Sayfalar

6 Eylül 2016 Salı

Ar yu kola?

"Mır mır mır mır..."
"Bidi bidi bidi bidi.."

Alt kattaki minnoş çiftin hararetli hararetli konuşmaları üst katta kanapede serilmiş benim kulağıma kadar ulaşıyor.

Konu ne? 
Bilemiyorum. 

Sarı saçlı çıtı pıtı kadın mır mır larken
Saçları hep özenli bir kavisle yana taranmış adam bidi bidi liyor.

Ama enerjisi yüksek bir konuşma belli.

"MIR MIR MIR MIR MIR MIR MIR MIR"
"Bidi bidi bidi bidi"

Ufacık kadından bunca MIR hem de bu desibelde!

"SEN DE ADAM OLSAYDİN DA İZİN VERMESEYDIN" 
"Bidi bidi"

"AMA YOOOK.  ADAM MISIN?"
"Bidi"

"ERKEK MİSİN SEN YAAA"

ÇAAAAAAAT!

"Ühü  mır mır ühü ühü mır mır."


Içinizdeki sinirlenince rust tursitten hallice türkçe konuşabilen çaçarona engel olun rica ediyorum.

Sonra çat oldu.
Sonra uf oldu.

Karşılıklı konuşma diye bir iletişim yolu var.

Taciz etmeden onu kullanın.


               (Geliyor 5 kardeş. Temsili)






22 Ağustos 2016 Pazartesi

Kafamda deli sorular 1

Evlilik iki kişinin yaptığı bir anlaşma.

Iki kişi.

Bir kadın ve bir erkek.

Tamam yabancı diyarlarda süper yakışıklı adamlar smokin giyip, yakalarına beyaz bir çiçek iliştirip; başka süper yakışıklı ve smokinli adamlara nikahı acımasızca basıyor olabilir ama ülkemizde bu iş bir kadın ve bir erkekle yapılıyor.
Şimdilik böyle diyelim en azından.
Ama anafikir aynı iki kişi lazım.

Ilk evlilikler acemiliģe, toyluğa denk gelip çoook yanlış birileriyle "eveeeethhh" leşerek yapılabiliyor zaten.

Test ettik bunu.

Ikinci evlilikler ise "oha aynıyız abiii yaaaa" denilerek yapılırmış sanki gibi geliyor.
Veya
"olmam gereken yer onun yanı bence" hissiyatıyla olurmuş gibi geliyor.

Durum böyleyken yani ikinci evlilikler ilk evliliklerden fazla "işteş fiil" i hak ederken ; bir bakıyorum ikinci kez evet diyen arkadaşlara;

Solo gelinlikli boy boy fotolar.

Peki nerede damat?
O gelinliģi giyme sebebin?
O nikahta "sonsuza kadar eveeeeet" dediģin
Hani?
Nerde?

Hayallerini biz burdan bakınca görebiliyoruz amazon.
Peki sen farkında mısın?
İnşallah farketmezsin.
Inşallah.
Böyle pembiş kalp fincanlı, english home minti renginde hayat sana şimdi.
Sonuçta o rövanş böyle alınıyor.
Sen de haklısın bibişim.
Have fun.
                         Gözümüz yok.                                                            (Temsili)


21 Ağustos 2016 Pazar

Medeni bekar vs Müzmin bekar

-aloooo. canımmm medenicim döndüm ben.

-nerdeydin ki?

-musa dağında. sen beni sosyal medyada niye takip etmiyosuun.

-bekarları etmiyorum. çok sıkıcılar.

-ah ama mükemmel bir deneyimdi.içsel yolculuģum çok etkileyiciydi medeniciyim.

-ne denedin de etkisinde kaldın çılkın?

-üfff. görende entel biri sanır seni ama bildiģin odunsun bence. sen en son nereye yaptın içsel yolculuģunu?

-manava yaptım.kavun aldım.

-ayyyy. Tamam sus.

-içine dondurma koyacağım.onunla uģraşıyorum şuan.

-nasıl da dünyevi şeylerle kısıtlayıcı hallerdesin.

-uhrevi yolculuģunu neyle yaptın bebişim astral törkiş dolarz ile mi? Allah aşkına bir söyle kaç tl bayıldın?

-paranın satın alamayacağı şeyler vardır medeni.meselaaa huzur gibi 

-aşk gibi??

- aşk gibi evet o da olabilir

-o modern zaman şarlatanlarına verdigin paralarla her sene iki kere avrupa tatili yapsaydın; o turlar vesilesi ile tanışacaģın, şu an sana maviş maviş bakan ve "estanbol şok gusel. musmin iz may vayf şok gusel" diyen sarışın bir kocan olurdu yavrucum.

-kapatıyorum. yüzüne kapatıcam.

-kapat dondurmam eriyor zaten.


Muzmin bekar ve aşkitosu (temsili)

15 Haziran 2016 Çarşamba

dikey buhar gücü

                                      
Bundan 10 sene önce
Buhar kazanlı bir ütü aldım avuç dolusu paralar verip.
Dünyanın en süper ütüsüydü.
Nevresimleri katlı halde ütüleyebildiğiniz gibi biten buharı takviye amaçlı anında su ekleyebiliyordunuz kazana.
Düşünebiliyor musunuz?
Nasılllll bir teknoloji.
Muazzam:))
Efendim ben ütümü yıllarca keyifle, mutlulukla kullandım.
Ütü alacak herkese de mutlaka ama mutlaka bu ütüden almalarını salık veriyordum.
O kadar da ısrar ediyordum ki sanki başka bir ütü alsalar bu ütünün vereceği müthiş mutluluktan mahrum olacaklar .
:))
Gel zaman git zaman
Geçen hafta ütüme bir şeyler oldu.
Daha doğrusu ütümden tuhaf kokular yayılmaya başladı.
Tabanı eskisi gibi ısınmıyordu ve
Buhar yerine su akıtıyordu.
Mecburen yeni bir ütü almak farz olmuştu artık.
Yüreğim buruktu.
Eski ütümün yası gözlerimdeydi.
En yakın teknoloji marketin ütü reyonuna ayaklarım geri geri gitse de mecburiyetten ulaştım.
Ulaşmaz olaydım.
Vay arkadaş!!!!
Ben görmeyeli ne ütüler çıkmış.
Hayret ettim.
Hatta bunlar ütü mü yahu diye ağzım açık biraz baktım.
Biz evdeki 10 senelik ütüyü dünyanın en süper ütüsü sanarken
O ütüyle cebelleşip, oyalanırken
Millet nasıl ütülerle ne şekil ütülemeler yapıyormuş.
Yağ gibi kayandan tut, buharı dikine dikine salana.
Kendini temizleyenden tut, beş dakika ellenmeyince kapananına.
Neler neler.
Nasıl ütüler.
Meğer neler kaçırıyormuşum da haberim yokmuş yahu.
Nerdeyse benim emektara "iyi ki bozuldun da seni çöpe yolladım" diye teşekkür edeceğim.
Yeni, gıcır, pırıl, janjanlı bir tanesini kucakladım.
Şimdi nasıl mıyım?
Çok mutlu.
Tavsiyem
Siz de evdeki ütünüzü bir kontrol edin bence.
Aktı mı? Yaktı mı? Kireçlendi mi? Isınacak mı? derdiyle niye uğraşasınız canım.
Öyle mızıl mızıl mızıldayanı;
Iş yapmada gönlü olmayanı yollayın gitsin.
Keyifle, rahatça, huzurla ütü yapmak varken.

;)










24 Mayıs 2016 Salı

termodinamiğe giriş


Erkeklerin hasetten zıpırdanması pek nadir görülür.
Çünkü Allah vergisi bir "akacak mecra bulma" özellikleri vardır.

misal

Ürik asit yarıştırmak.

Erkeklere has bir aktivitedir.
Ekipman ve temel hidrolik bilgisi gerektirir.

Sinir, stres, çaçaronluk...
Hepsi hidrolik yasalarıyla doğadan gelir ve doğaya döner.
Sağlıklı bir geri dönüşüm çemberi.
Mis.

Biz kadınlarda ise
Ne yazık ki fizyolojik imkansızlıklar yüzünden olay hidrolikten termodinamiğe dönüşür.

İçin yanar, patlar alevlenir.
Akacak mecra bulamaz.
Saracak dal,
Takacak kulp arar.

İçi başka der dili başka der.
Aynı anda iki farklı yerde olmaya çalışır.

Kuantum fiziği der ki "olabilirsin"

Ama önce "ol" man lazım.

veya

Sende olması lazım.

"Ol"madan

"Olmaz" madam.

Uğraşma.

:))









22 Mayıs 2016 Pazar

true blood


Dünya denen fırıldak gezegen üzerinde yer alan asil mi asil mavi kan taşıyan ailelerin sayısı yine tüm yeryüzündeki "hayırlı kısmet seeker" lara yetecek kadar mı?

Değil elbette.

Bu aşırı havalı "royal family" lerin çoğunun Avrupa kıtasında yaşadığı ve eski kıtada doğum oranlarının ne kadar da düşük olduğu da düşününce hımmmm evet bir elin parmaklarını geçmez, evlenme çağında bir kaç yabancı dili sular seller gibi konuşabilen, at binen, kılıç kuşanan , yakışıklı prenslerin sayısı.

Yani izdivacınızın meyvesi aşk bebeğinizin amcasının Buckhingam Kontu, halasının York Düşesi olma olasılığı; günde otuz dilim kremalı pasta yiyip yine de kilo almamaktan daha da olanaksız.

Yine de herşey bitmiş değil elbette.

Zaten über, süper yakışıklı, dünyanın en becerikli, en aşık bakışlı sevgilisine sahip olduğunuz için şanslısınız .herkesin aşkitosu kendine kont ne de olsa.

Müstakbel damadın aile bireylerine şöyle bir göz gezdirin yine de. üşenmeyin. önemseyin.

Çünkü 

"amaaaaan canım. bayramdan bayrama göreceğim evim ayrı barkım ayrı"
"ayyyy şeytan görsün o eltinin yüzünü. kıskanç cadaloz ne selam veririm ne çayını içerim."
"zaten aşkımın abisi ve ablası bana 15 saatlik mesafede oturuyorlar. bana ne onlardan. ne zararları olur."

diyerek geçiştirmeyin.

aman.

çocuğunuza akraba seçiyorsunuz.

sizin bayramdan bayrama göreceğiniz akrabalar gün olur; çocuğunuzun yedi gün yirmi dört saat göreceği insanlar haline gelebilir.

devran dönebilir.

fırıldak dünya başınıza işler açabilir.

bilemezsiniz.

hesabınızı iyi yapın.

kimi kont ilan edeceğinize lütfen dikkat edin sevgili prensesler.

zira üremek ciddi mesele.







17 Mayıs 2016 Salı

zor ve ötesi


Kredi kartı ekstrelerime bakıyorum sanki yarın ölecekmiş gibi harcamışım.

Dert ettiğim şeylere bakıyorum sanki hiç ölmeyecekmiş gibi üzülmüşüm.

Valla çok tatlı insanım ben bence.

:))))



12 Mayıs 2016 Perşembe

sanıyorum bu gerçeklik







.
Konuşmayı seviyorum, hal hatır sormayı, gülmeyi, taklit yapmayı, espriler yapmayı, esprim istediğim etkiyi yaratmayınca bir kaç kez tekrarlamayı seviyorum.

Herkesin sokak çocukları için üzüldüğünü, 
İnsanların bir elmayı ikiye bölünce büyük dilimi karşısındakine verdiğini, 
Markette kasiyer kızın yüzü düşmüşse "inşallah müdüründen azar işitmemiştir." diye aklından geçirdiğini zannediyorum.

Kahvemi biri ısmarlayınca cebimde kalan parayla zenginliğe bir adım daha yaklaşmadığımı, 
Alakasız bir gün içimden geldiği için arkadaşımın küçük kızına en fırfırlı, en tüllü minik elbiseyi aldığımda cebimden çıkan parayla fakirleşmeyeceğimi düşünüyorum.

İnsanlara yardım etmekten ve kısa sürede görev tamamlamaktan çok keyif aldığım için iş yerinde bin tane işi mızmızlanmadan yapmanın meziyet olduğunu sanıyorum.

Karşımdaki kaprisli ve hırçın birine kaş çatarak dahi bakamıyorum çünkü içinde bir yerlerde kim bilir neye kırıldı, neden yaralandı diye düşünüp küskünlüğünü gidermeye çalışıyorum.


İnsanların kimse için üzülmeyecek kadar bencil,
Başkasına kapris ve cazgırlık yapıp kendi ruhunu doyuracak kadar arsız,
Birinin amiri tarafından azarlanmasına "oh olsun" diyebilecek kadar art niyetli,
İş yapmamak için türlü bahaneler uydurabilecek kadar tembel,
Minibüs parasını arkadaşına ödetince mutlu olabilecek kadar çıkarcı olduğunu

göremiyorum.

Sonra bir tokat yiyorum.
Bir çelmeye takılıyorum.
Bir kuyuya düşüyorum.
Bir kikirdeme duyuyorum.

Bakıyorum. Şaşırıyorum. Çok şaşırıyorum.

Çünkü ben bakınca bambaşka şeyler görüyorum.

O kadar güzel ki benim gördüklerim.

Aslında elimi uzatsam belki de....



8 Mayıs 2016 Pazar

adem'in elması




medeniyet bekarlıkla başlar.

evlilik, arkadaşlarla halı saha maça gidebilme iznini koparmak için, iş çıkışı eve koşturarak gidip çocuklarla fazladan yarım saat ilgilenmek veya alınan üç bluzun ikisini dolaba saklayıp ortaya çıkarılanın da fiyatının, olduğundan daha az söylenmesi gibi bir takım entrikalar becerisi gerektirir.

bekarlıkta, evlilikte yapıldığı gibi aklınızı ve enerjinizi ikili ilişkilerinizin selametine harcamak yerine aynı anda 3 kitap birden okumak veya mesleğinizden bambaşka bir alanda eğitim almak gibi hayat dolu işlere kullanabilirsiniz.

başladığın noktadaki sen ile geldiğin noktadaki sen arasında dağlar kadar fark varsa o zaman elbette medeniyet bekarlıkla başlar diyebilirim.

neden demeyeyim.

kendimden biliyorum.

herkes elma yiyecek ve sevecek diye bir kural yok.

üzüm de gayet lezzetli bir meyve.

6 Mayıs 2016 Cuma

yerim seni


Pasta yediysem sen bahanesin depresyon.

Hayatımda beğenmediğim her şeyin sorumlusu benim.
Hayatımda beğendiğim her şeyin mimarı benim.

Beni gülümseten her anıyı yaşarken isteyip yaşadım.
Hatırladığım kadarıyla kimse beni dizleri bollaşmış eşofman altıyla markete giderken çekilmiş fotolarımı basına sızdırmakla tehdit etmedi.

Beni hüzünlendiren her anıyı yaşarken de orada olay mahallindeydim.
Boynum bükük kenarda durmuyordum. Bizzat şahsen olayların merkezindeydim.

Bahanelere gerek yok.
Bahaneler sadece can sıkıcı, sanal gündemler yaratır.

Yağmurun altında dururken ıslanıyorum diye isyan etmem.
Buluta da laf etmem.
Gökyüzünü de bahane etmem.

Ya şemsiye açarım.
Ya bir saçak altı bulurum.
Ya bir yere oturup bir kahve içerim.

Sonuçta yağmur dinecek değil mi?
Amazon ormanlarında mı yaşıyoruz canım.

:)




1 Mayıs 2016 Pazar

yok artık


Tenefüslerde cam şişede vişne suyu içip 19 mayıs gösterilerine beyaz kıyafetler içinde hazırlanan liselileri okul duvarına dayanıp izlediģimiz zamanlar vardı.
O zamanlarda ortaokuldaydım.
Sınavlarda her kolormatik gözlüklü ögrencilere yapıldıģı gibi en öne otuttururdu öğretmen beni.
O zamanlar öğretmenler odasında kolormatik gözlüklü öģrencilerin çok çalışkan olduğuna dair bir söylenti yayılmıştı.
Ne kadar doğru bilemiyorum tabii.
Neyse.
Bir tarih yazılısında son soru kitabın en kıyısında köşesinde kalmış bir paşadan geldi.
Koskoca paşa hiç kıyıda köşede kalır mı?
Kalmamış işte soru olarak önümüze gelmiş.
Ama kimse tahmin etmemiş.

Mehmet Tahir Münif Paşa.

Cemiyet-i ilmiyeyi Osmaniye nin kurucusu kimdir?  Sorusunun cevabı olan paşa.

Arkamdan kalem dürtüklemesi eşliģinde son soru ne son soru ne fısiltıları başladı.

"Mehmet Tahir Münif Paşa" diye fısıldadım.

Yazılı bitti.
Herkes cam şişede vişne suyunu almaya  ve gösteri hazırlıklarını izlemeye gitti.

Aradan zaman geçti.

Tarih hocası hışımla sınıfa girdi.

"Sözlü yapacağım. kitap defter açık olacak." dedi.

Sıradan başladı.

-"Kalk. Mehmet Tahir Münir paşa kimdir?"

-"Cemiyet-i ilmi... "
-"Sus. Otur sıfır."
-"Sen kalk Mehmet Tahsin Muhsin paşa kimdir?"
-"Cemi..."
-"Sus. Otur sıfır."
-"Sen kalk Mehmet Tahsin Muhittin paşa kimdir?"
-"Ce..."
-"Sıfır. Otur."

diye diye bütün sınıfı kırdı geçirdi.

40 kisilik sınıfa 30 farklı ve tarihte varlıģı şaibeli paşa ismi sordu.

Meģer benim heybetli, omuzları kabarık Mehmet Tahir Münif paşa kulaktan kulağa olmuş mu sana Ahmet Tahsin Muhittin Paşa.

Kulaktan kulağa.
Dolaşa dolaşa.
Geze geze.

:))

Biri size " vallahi şekerim senin için Ahmet Tahsin Muhittin Paşa gibi adeta dedi kulaklarımla duydum" derse

"Yoook artıık!" diye şaşırıp sonra oturup hıçkırıklara boğularak ağlamadan önce gidip asıl muhattabınıza sorun.

Belki de Mehmet Tahir Münif Paşa demiştir.









9 Nisan 2016 Cumartesi

olimpik haller

"Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim."
                                                        İmza: M.K.Atatürk

"Ben sporcunun zeki, çevik, ahlaklı ve mızıldanmayanını severim." İmza: Medeni Oğlan Anası

Benim ufaklık havuzda su kuşu oluyor haftasonları. Grubunda kendi gibi 4 serseri 2 denizkızı vardı. Kah kah kih kih takılıyorlardı. 
"Annööö haftaya pembe mayolu kız gelirse en dibe dalcööm". Diyordu. 
Hayat gayet flörtöz gidiyordu yani bu 6 lı yaşlarının keyfini süren beyefendiye.

Sonra bizim eleman validesi gibi çevik ve atletik olduğu için ilerletti suda kırmızı balık gibi kıvrıla kıvrıla yüzmeyi. Seviye atladı.
Yeni grubunda kendinden 5 yaş büyüklerle olimpik havuzu arşınlamaya başladı.
Böylelikle de antrenörünün havuz dışında ve başlangıç gruplarındaki o minnoş melaike yüzü dışında başka bir gerçekle tanışmış oldu:
Adam ressssmen melek yüzlü bir şeytandı:))
Yüzme programı zorlu, antrenör mükemmeliyetçi olunca işler gerçekten bambaşka yerlere taşınıyor.
"Ayyyy nasıl da sitilli sitilli start alıp yüzmeye başladı bebem" diye gözleriniz ışıldarken hoca "Hooop olmadı. Dur. Geri dön. Tekrar start al." diyebiliyor. Ühü. (Iyiydi ya aslında çoçoomun startı:))
Hal böyle olunca o " eğlen coş. hadi havuza gidiyoss" halleri yerini; apansız geliveren karın aģrılarına, mızıldanmalara, yüzme siiiporunun gereksizliğine, oysa koşu siiporunun nasıl da faydalı ve güzel olduğu hakkında demeçlere bırakıverdi.


En son havuza gitmek için hazırlanıyorken bacaģında mayosu ile halının üzerine yatmış "gitmiceeeeğğm ben havuza" diye mızıldanırken yine "aaa oģluşcuk, minnoşcuk, aman da aman annişkosunun balı nasıl da yüzuyormuş" demek yerine:

" eee tamam o zaman oğlum. tabii ki istemiyorsan gitmek zorunda değilsin. yalnız, sen yüzmede gayet başarılısın. kısa zamanda seviye atladın. bu kadar başarılı olduğun bir sporu yarım bırakmak istiyorsan  sen bilirsin." dedim.

yattığı yerden biraz tavana baktı.

" timim innicim.hadi gidelim."

Ah benim masum bebişim.

Senin yattığın yerden hayatta istediğin gibi at koşturuyormuşsun gibi görünebilir. 
Ancak o atı benim arazimde koşturuyorsun.

O minnak yanaklarından öperim cınımcım.




8 Nisan 2016 Cuma

bu da bana kapak olsun



Günaydın günaydın günaydın.

Cumartesi sabahı yatak keyfi nasıl sabote edilir?
Hayatın acı gerçekleri nasıl sağlı sollu tokat atar?
Bir kozmo kadını olamayacaģımın bana "kapak" lı kanıtı nasıl olur?
Bir dergi okuyayım dedim. (Malum aplikasyonlar mevcut artık pit pit telefon ekranından okunuyor.)

Daha kapağı okurken yüzüm düştü, gözüm daldı, dudağım titredi.

Neden mi??? Misal;

Her derde deva olarak, adem babamız ile havva anamızın kültür fizik hareketlerini önermişler (kozmo kızı ofischick olur, kokoş olur diye pilatesten bahsettiklerini nerden çıkardınız) oysa ben her derde deva olarak ekinezya çayını bilirim ama onu da sıklıkla rezeneyle karıştırırım.
Cahillik o kadar boyu geçiyor yani bu "derman" konusunda. 

Kışı grip olmadan atlatmak da mümkünmüş ki o da muhtemelen madde 1 de anlatılan şekilde uygulama ile cereyan edecek bir hadise. Yine laf dönüp dolaşıp toplara geliyor yani. Ancak burada bahsi geçen toplar kuvvetle muhtemel pilates topu değil. Ben bitki çayı topu olabilir diyorum çünkü bir kozmo kızı değilim. Olsaydım bilirdim bence. 
Cahillik yine "ene o neymiş kii " dedi gördünüz mü:/

Diyelim ki kışı grip olmadan ve üstüne üstlük bunu pilates(!) yapmadan atlattım. O zaman kim bana kur yapıyor etrafa bir bakalım. Işin uzmanı etrafına iyice bak diyor. Hımm beton mikseri sesinden ve toz dumandan ayrıca o şantiyelere ulaşabilmek için gidilen kilometrelerce yollardan sonra kur mu? 
Kur denilince o ortamda aklımıza gelen tek şey döviz kuru. Hani bazı malzemeler yurt dışından dölerle evröyle geliyor ya. 
Demek ki neymiş meslegimiz flörte en "hadi canım ordan sen de" diyen meslekmiş. Flört dediģin şey de az biraz bakışma, fotokopi makinasınin yanında karşılaşma, asansöre şans eseri birlikte binince tavana veya ayakkabılara bakıyorken, parmaklarını oynatarak ineceğin kata gelmeyi bekleme gibi değişik vesilelerle aradaki mesafeyi 30 cm altına düşürmeyi gerektirir. Biz şantiye diyoruz. Acı yok diyoruz. Bugün de beynimiz hoşafa döndü ama eve vardık diyoruz. Bir kozmo kızı olmadığım gibi mesleğim de kozmoluğa uygun değil görüldüğü üzre.

Yaşım 30+ olduğuna göre artık kabul edelim ki durum bu.

Ne yapalım ağlayalım mı?

Bu da hayatın bana yaptığı " kapak" olsun.

:))


zemin aşka müsait mi?



Çok sevebilirsin. Çok.
Çok sevilebilirsin. Çok.

Bir sürü dileģin olabilir.
Bir sürü emeğin olabilir.

Hayallerin.
Planların..

Bir sürü anı biriktirmiş olabilirsin.
Bir sürü yeni anı heyecanı sarmış olabilir.

Hepsi iyidir güzeldir de;

Dikkat etmen gereken tek bir şey vardır genelde
Hep gözden kaçan.

Bütün bunların hepsinin "nerede" yaşandığı.

"Aşk" denen, iki kişilik görünen ama aslında karmaşık bir toplumsal denklemin nerede kurulduğudur belki de en önemli şey.

Hiç dikkat etmeyiz.
Başımızı kaldırıp bakmayız etrafa.
Bu oyunu nerede oynuyoruz?

Nasıl da savunmasısız.

Tehlike var mı?

Kaçacak mıyız?
Hangi yöne koşacağız?
Birlikte mi? Yoksa;
Herkes kendini mi kurtaracak?

Oturup bekleyede biliriz tabii.
Ne olacaksa ikimize olur.

Aşk'ın gözü kör ondan mı?






5 Nisan 2016 Salı

Sağımdaki canavar solumdaki canavar



Olayların üzerinden zaman hızla akıp geçince; at sırtında fittiri fittiri gezip, kıl çadırda soluklandığımız zamanlardan kalma karakteristik özellik "yaşananları hemencecik unutmak" hemen devreye girer.

Aslında ne olmuştu?
Nasıl bu günlere gelinmişti?

Unutuluverir.

Unutulur ve üstüne üstlük karşıdakine ahkamlar kesilir, akıllar verilir.

Sohbetin, muhabbetin en güzel yerinde en sık karşılaştığım cümledir:

"Ayyy ben de çok mutsuzum evliliğimde ama arada çocuk var."

"Bizde de hergün kavga hergün dövüş ama ne yapayım ki arada çocuklar var."

"Böyle gelmiş böyle gidiyor medeniciğim mecbur. Ne yapayım ayrılayım mı? Arada çocuk var."

Siz bunu bana söylerken aslında;

nasssılll  fedakar bir anne olduğunuzu ve benim de boşanarak sorumsuzun önde gideni olduğumu demeye çalışıyorsunuz ya.

Ağzım açık hayretle "konu buraya nasıl geldi yahu Türkiye dış politikası konuşurken?" diye düşünüyorum ya.

Size de kızamıyorum.

Işler umduģunuz gibi gitmemiş belli ki iki laftan biri "mutsuzluğunuź" ile ilgili


Ama şükür.
Mis gibi bahaneniz.
Kapı gibi paravanınız.
Dev gibi tutunacak bir kulbunuz var.

Çünkü sizin "arada" çocuklarınız var.

Benim çocuğum çok şükür "arada" değil.

"Arada" kalmasına izin vermedim.

Ferah ferah yanımda, yamacımda,dizimde, koynumda.

Mutlu, bahanesiz, olduģu gibi apaçık bir hayatımız var.

Allah kimseyi "arada" bırakmasın.



ihtiraslı bulgur


Gece uyanıp yemek yemeyi seviyorsam ne olmuş??!
Demek ki sevgili bünyem aç.
Demek ki sevgili bünyem ilgiye muhtaç.
Ama dondurma kaşıklayan, nutellaya "Aaah! Ooooh!" methiyeleri düzen yürüyen yiyici değilim.

Benimki başka.

Kısır oradasın biliyorum. 

Cam kabın içinde nar ekşisinin kollarındasın.
Kah maydanozdan bir yanak alıyorsun.
Kah yeşil soģanı okşuyorsun.

Biliyorum.

Tadını taaa yatağımın içinde de olsam, damağımda hissediyorum.

Seni gecenin bu vakti yememek için; bir kap çilekli yoģurt, iki kilo salatalık, bir yarım kutu diyet madlen yedim.

Ama olmadı.
Olamazdı da.

Bunu şu an bütün o haltları yedikten sonra anladım.
Dönüp duruyorum yatağımda.
Ama ordasın biliyorum.

Parmaklarım buzdolabının kulbunu kavrıyor ve yüzüme vuran soğuk havayla birlikte gözlerim seninle buluşuyor.

Biliyorum çok homurdanacağım boş kaseye bakarken.
Biliyorum çok sinirleneceğim şiş göbeğimle yatağa giderken.

Ama pişman olacak mıyım?

Bence hayır.

Seni yememek için yediğim bir kase çilekli yoğurda, iki kilo salatalığa, bir yarım kutu diyet madlene pişmanlık duyabilirim.

Ama sana.

Bence hayır.

:)))

Hayatta orada olduğunu bildiğiniz haltlar varsa ertelemeden yiyin canlarım.

Çünkü O'na sıra gelene kadar ve O'nu yememek için yedikleriniz sebebiyle dizlerinizi döverken bulabilirsiniz kendinizi.

Çekinmeden yiyin.

Afiyetle!






31 Mart 2016 Perşembe

bekarlığın faturası

Bekar kalmanın faturası biraz kabarık olabilir.

Mesela kış geceleri üşüdükçe üşüyüp kombiyi köklemeniz gerekebilir. "ekssstradan".

"Evde kavga, yok dövüş yok. Napim?? Bari bir iki tane film izleyeyim" diye cayır cayır elektrik harcayan dev ekran televizyonun karşısında saatlerce oturabilirsiniz.

Hiç olmadı henüz birinci sınıfa giden oğlulcuğumun yaşadığı gibi bir aydınlanma yaşayıp:

" Anneeeğ eğer büyüyünce evlenmezsem yemeklerimi hep dışarda yemem gerekecek."

Diyebilirsiniz.

Hepsini hesap edin derim.
Devir ekonomi devri :)))))



28 Mart 2016 Pazartesi

önce teşekkür etmeyi öğrenin

Çocuğunuz varsa ve hiç evlenmemiş biriyle evlenecekseniz sizi "dul" halinizle üstüne üstlük çocuğunuzla kabul ettikleri için evleneceğiniz adamın ailesine teşekkür edin. Çünkü onlar size "hoşgeldin kızım" dese bile aslında "oğluma kancayı takmış" demek isterler.

Çocuğunuz varsa ve kızsa evleneceğiniź adam çocuğunuza "o şekilde" bakmadığı için ona teşekkür edin. Çünkü çocuklu kadınlarla sapıklar evlenir genelde. "Acaba ateşi mi var?" diye çocuğun alnına elini koysa adam ,aslında aklından kimbilir neler geçer.

Çocuğunuz varsa ve evlenecekseniz eski kocanız çocuğu sizden almak için dava açmadıysa eski kocanıza teşekkür edin. Çünkü anlaşarak boşanmış olsaniz bile bu anlaşmaya "evlenme" dahil değildir.

Çocuğunuz varsa ve evleneceğiniz adam herşeyi bir kenara bırak başkasıyla öpüşüp sarıldığınız "çocuğunuz" vesilesiyle kabak gibi ortadayken sizi hala tüm bu rezilliklerinize rağmen seviyorsa ona teşekkür edin. Çünkü o adam sizi gerçekten çok seviyordur.

Önce teşekkür etmeyi ögrenin sizi zavallı kadınlar!


Teşekkür etmeyi öğreten tüm hemcinslerime teşekkür ederim.


22 Mart 2016 Salı

Biz zaten hep böyleydik.


Şaşırıyoruz çünkü önceden haberimiz yoktu.

Instagramda fotoğraf altları kavgalarını hayretle okuyoruz çünkü eskiden instagram yoktu.
Facebookda kinle nefretle yapılan paylaşımlara bakıp korkuyoruz çünkü eskiden facebook yoktu.

Siyaset meydanında üç beş bilindik okumuş adam toplanır, konuşurdu. Azıcık mürekkep yalamışlar olarak "herkes" zaten böyle konuşur, böyle düşünür sanırdık.

Eskiden "ahkam" kesilecek mecra yoktu ve "ahkam" kesmek bir cep telefonu ekranına dokunmak kadar kolay değildi.

Ahkam kesilcekse yıllarını sokaklarda, siyaset koridorlarında, muhabirlikte harcayan gazeteciler keserdi; ömrü kitapların, makalelerin, seminerlerin arasında geçen eğitimciler keserdi.

Ahkamı da işin erbabı keser sanırdık.

Yoksa ne geriye gittik ne ileriye gittik.

Ne ahlakımız çöktü ne insanlar vahşileşti.

Kırmızı gecelikli Neriman Köksal da vardı eskiden.
Partilerin vazgeçilmez adamı Nuri Alço da vardı.
Türkan Şoray'ı sıkıştıran esnaf da vardı.
Boğaz köprüsünü fakir fukaraya satanlar da vardı.
Yalnız, biçare kalmış kadının tenceresi kaynıyor mu diye toplanmak yerine evini taşlamaya toplanan mahalleli de vardı.

Alçaklar, namussuzlar, kıskançlar, üçkağıtçılar kudurmuşlar hep vardı.

Sadece onların "biz" olduğundan haberimiz yoktu.

Yoksa biz zaten insanlık olarak hep çamurun içindeydik.

Hem çamurdan gelmemiş miydik?

Hepsi bu.




24 Şubat 2016 Çarşamba

patlıcan musakka (denenmiş)


Efendim hep dedikodu hep gıybet yapacak değilim.
Artık blogumun yeni içerigi yemek olacak.
Bir nevii mutluluğu yemekte buldum ve sonra kalorilere sarıldım uyudum.

İlk yemek tarifimiz mutfakların baştacı, yiyenin ayılıp bayıldıģı patlıcan musakka.

Diye devam edermişim eğer geleneksel bekar olsam ancak medeni bekarlık baska şeyler gerektiriyor.

Keşke farklı olsaydım tabii.

Keşke hayat her zaman kulak memesi kıvamında top top poğaça hamuru kadar yumoş olsa.

Keşke öngòrülerimiz kek pişmeden açılan fırın kapağının sonuçları kadar net olsa.

Ama olamıyor maalesef.
Maalesef.

Iki çocuğuyla depresyonun dibinde yaşayan arkadaşımın dediği gibi:

"Ben patlıcan musakka sevdiğime 30 yaşında karar verdim. Evlenmeye 22  yaşında nasıl karar vermişim!!!!"