Sayfalar

30 Kasım 2015 Pazartesi

makinalar dünyayı ele geçirecek


Çünkü şu kaç kilo olduğunu bilemediğim makina bile muhatap olduğu çamaşıra göre muamelesini değiştirebiliyorken; biz sevgili minnoş kalpli insancıklar aklımız bu elektronik devreli,gri kablolu,metal vücutlu kadar çalışmadığından, herkese aynı derecede eşit, adil, şefkatli davranıyoruz. Hayatımızdaki herkesi ama herkesi  aynı derecede sevip, hepsine karşı aynı derecede sorumluluk hissedip, hepsi için aynı derecede endişelenebiliyoruz.

Sonra kalbim kırıldı :(((
Sonra ay ben şok!!!!
Sonra inaaaanmoorum bunu bana nasıl yapar??!!!

Lekeli beyaz çamaşırları 90 derecede, uzun uzun tamburda çevirmek yerine hızlı renkli programa atarsanız ne olur?

Hüsraaaaan. 

"Pazartesi toplantıya giyerim bu gömleği" diye hallendiğiniz kahve lekeli beyaz gömleğiniz makinadan  adeta hiiiç yıkanmamışcasına, üstüne üstlük bir de yayvan bir sırıtışla "neaaber cinim özledin mi beni" diyerek çıkar.

Şimdi burada ben hayal kırıklığı ile banyo paspasının üzerine oturup kadere küfür mü etmeliyim?

Yoksa

Ne mal olduğu belli çamaşıra yanlış muamele ettiğim için kendimi sorgulayıp, kararlarıma çeki düzen mi vermeliyim?

Bu kaç kilo olduğunu bilemediğim (çünkü fotoyu netten buldum:) makine bile "dostum benim kapasitem 6 kilo. fazlasıyla muhattap edersen hakkını veremem. üzülürsün" diyebiliyorken.

biz; 

pelerin takıp,  külotlu çorap üzerine don giymeyi maarifet sanan süper kahramancıklar olarak bir milyon gerekli gereksiz insanla neden muhatap oluyoruz?

Sınırımız, kapasitemiz varken bu gereksiz cengaverlik neden?

Zaten olmuyor işte. Elimizde patlıyor fazla yüklenmeye gerek var mı?


Pazartesi ya bugün. 

Aklı başında bir hafta geçirelim bence.





27 Kasım 2015 Cuma

İkilemler


-Sabah Vatzapda herkese günaydınlar yazar ve kalpler yollar ama iş yerinde odasında oturur kimseyle konuşmak istemez.
-Dev hamburgeri ve patates kızartmasını bir lokmada yutar ama kolasını şekersiz içer
-Dünyanın en saçma sapan davranışlarını yapar sonra insanlar homurdanınca şaşırır
-İmanda tamdır amelde sıkıntı vardır genelde "bir güç var"cıdır ama işler sarpa sarınca "allahım lütfen lütfen" der
-"Doğayı sev hayvanları koru" sticker ı yapıştırır dosyalarına ama piknik lafını duyunca tüyleri diken diken olur.
-Çocuğu sağlıklı beslensin ister ama tembellikten pizza ısmarlamışsa "dün akşamki yemekte sebze ve yoğurt yemişti vitamin aldı zaten" diye teselli olabilir.
-Kalın dünya tarihi, global felsefe kitapları alır ama gece uzanınca" azıcık romatizm ciddi konulardan önce iyi gelir." diyerek pembe roman okurken uyuyakalır.
-Pedikür bakım paketi alır ama spor ayakkabı içinde nasılsa bozuluyor diye ilk randevudan sonrasını yaza öteler.
-"Parama puluma dikkat edeceğim." der sonra "sezonunda giymezsem ölürüm ki ben bunuuu" diyerek pahalı kazaklar alır.
-Erken kalkıp güneşi selamlama planıyla yatar işe zar zor yetişir.

Ben ve İkilemlerim haftasonuna hazırız:)

21 Kasım 2015 Cumartesi

zor çocukla imtihan: sandalye olsam keşkem

Yorganın altındayız kakara kikiri uyuyacak güya da ben kalkıp makinadaki çamaşırları boşaltacağım.

-"keşke sandalye olsam anne. ne güzel bütün gün evde. hiçbir işi yok.okula da kursa da gitmek istemiyorum. sandalye olsaydım keşke."

Neee sandalye mi :)))

-"öyle sanıyorsun sen.bir sandalyenin işi olmaz mı? bir kere ödev yapacağım diye üzerlerinde zıp zıp zıplıyorsun. zavallıyı ters çevirip yerlerde siper kuruyorsun. senin bir milyon tane küçük çorabını asmaya yer bulamayınca onların üzerine asıyorum."

-"off tamam tamam çok işi varmış. o zaman keşke perde olsam. onun hiç işi yok sadece camda öylece."

-" nasıl işi yok nasıl!!! ah ona sor nasıl yoğun bir iş hayatı var. iki tane ipi var bir kere çek aşağı çek yukarı. camı açarsın tozlar üzerine yapışır kapkara olur. güneş yakar, bronz olur, incelir. dışarda köpek havlar sen itip, çekiştirip durursun vega mı havlayan şeker mi bakacağım diye. çok meşgul gördüğün gibi perdelik kolay değil."

-"hımm o zamaaan tavan olurum. hah buldum tavan. onun hiiiiç işi yok bütün gün duruyor"

-" sen hiç tavanlık yapmamışsın belli aslında evdeki en büyük sorumluluk tavandadır."

-"ne sorumluluğu anne??!!"

-"bir kere sen elinde matkap tor tor acımadan delikler açıp avizeler, lambalar takıyorsun zavalli tavana. sonra da aman tavan canım tavan sıkı tut bunu tepemize düşürme diyorsun. hadi tavancık tuttu avizeyi e asma tavanın aluminyum profillerini tut diyorsun, kartonpiyerleri de tur diyorsun. Hem de sen gece uyuyorsun mışıl mışıl.oysa o gece gündüz hep görev başında, tutuyor sıkı sıkı üzerine taktıklarını.gecesi gündüzü yok çalışıyor emektar tavan bak yukarı hala mesaisi bitmemiş."

-"anne uyuyicam yarın kursum var."

:))))




19 Kasım 2015 Perşembe

bir meslek olarak annelik


ne yazık ki böyle bir meslek yoktur.
meslek geçiminizi sağladığınız işe denir.
mesleğinizi icra edersiniz ve para kazanırsınız
o parayla doğalgaz faturanızı öder, yemek yerken gözünüze ilişen yerdeki halıya bakıp "gelecek ayki maaşı alınca şunu bir değiştireyim" diye düşünürsünüz.

ama çocuk hasta olunca öksürük şurubu içirmek,
"ödevini yap tekrar söyletme banaaa" diye evde şarlamak,
minnak yanaklardan canınız çekince şapır şupur öpmek,
gece uyurken küçücük ayakların tepinerek attığı yorganı tekrar ufak isyankarın üzerine örtmek
meslek değildir.
bunları yapmak için birini tutarsanız ve ona para öderseniz evet o zaman bir meslek kimliği kazanır bu işler.
ama o  kişiye bu defa anne değil "çocuk bakıcısı, dadı" falan denir.
:))

annelik,
teyzelik, amcalık, halalık, dayılık, komşuluk gibi bir sosyal kimliktir.
siz hem kardeşinizin ablası, hem yeğenlerinizin teyzesi, hem annenizin kız çocuğu hem de alt katınızda oturan insanların komşusunuzdur.
ve çocuğunuzun annesisinizdir.

yani

hepsine karşı ayrı ayrı sorumluluklarınız var.
ablanızla dedikodu yapmak. yeğenlere hediyeler almak. annenize nazlanmak. alt kat komşusuna aşure dağıtmak gibi görevleriniz var.

meslek olmayan şeylere meslekmiş gibi anlam yüklendiği anda" hoş geldin depresyon!!!"

çocuk sınavdan kötü not alınca yaşanan panikler hep bu yüzdendir.
 anne gibi sadece anne kimliği ile çocuğa yaklaşsak yapılacak şey "çocuğum nerde hata yapıyor acaba" demek
ama meslek olarak anne olmaya çalışılınca "bennnnn nerde hata yaptım da başarısız oldummmm" diye kendiyle hesaplaşmaya başlıyor ve çocuğu da gereksiz geriyor anneler.

aynı şey karı kocalık için de geçerli.
birisinin karısı olmak sosyal kimliklerimizden biridir.
o statü değişebilir.
kurul kararıyla o kimlik iptal edilebilir (eski kayınvalide yine sana çaktım burda :)
meslek olarak birisinin karısı olmaya çalışıyorsanız o zaman ayrılığı  aslaaaaaa ama aslaaaaa kabul edemezsiniz.
hep bir parçanız artık medeni hukuk önünde de, gönül hukuku nezdinde de geçersiz sayılan iş aktinde kalır.
"iyiyim yeaaa ben" deyip içten içe "nerede başarısız oldum da kovuldum" diye düşünürsünüz.

nasıl ki alt kat komşunuz başka bir semte taşınınca o insanla ilişkinizdeki sosyal kimliğiniz otomatikman iptal oluyor, boşanmada da kurallar aynı şekilde işliyor.

"eski" komşunuzu her gördüğünüzde nasıl ki "niye taşındın pis insan ne güzel komşuyduk biz seninle" demiyorsunuz yeni kimliğini yani eski komşunuz olduğu fikrini benimsiyorsunuz
 o zaman aynı gidiş yolundan
eski eşinize de her gördüğünüz de laf sokmanın alemi var mı:))

sırf bir adamın kirli çoraplarını salonun değişik noktalarından topladınız diye ömrü boyunca sizle sözleşmesini devam mı ettirmek zorunda allah aşkına.
yok daha neler:)

mühendis olsa da gece gece sosyolojik ahkam kesesi gelen medeni iyi uykular diler.




13 Kasım 2015 Cuma

Tarihi keşif yaptım

Horozudur, aslanıdır, tavus kuşudur.
Hayvanlar aleminde erkek hayvanlarda bir alım , bir hava, bir eda.
Parlak tüyler, o renklerrrr renklerrr.
Dişi hayvanlar da tam tersi mütevazi.
Bir cool. Bir rahaaaaat.
Öyle yeleymiş, uzun samur kuyrukmuş bu tip gereksiz atraksiyonlara girmeden gaaayet keyifililer.
Ne gereği var canım.
Hayır neyine güveniyorsun sayın dişi, o güdük vücüdüna mı? O besleme stil kısa tüylerine mi?
Nedir bu özgüvenin sebebi?
Doğanın Kanunu  mu?
Dişi seçen. Erkek seçilen.
Ondan mı?
"Yesin birbirlerini serseriler ben ağaç dibinde gölgede oturur beklerim hacı.
İyi olan kazanır.
En iyisiyle de soyumu sürdürürüm."
karizmasını nasıl elde ettin?

Tamam.
Peki.

Doğada işler olması gerektiği gibi de bizde niye tepetaklak tersine dönmüş.
Yahu biz niye süsleniyoruz bayanlar?
Moda sektörü, medya sektörü, sağlık sektörü hep bize çalışıyor.
Daha inceee daha pürüzsüüüz daha dolguuun
Daha daha daha

Hani seçen bizdik?
Hani insan moderendi erkeğin çok eşliliği hayvanlar aleminde kalmıştı?
Yahu bu adamlar hala "tek eşlilik doğamıza ters abiii"  diyorlarsa o zaman niye pantolon giyip, marketten alışveriş yapıyorlar?
Salalım doğaya ne halleri varsa görsünler.

Tamam.
Kabul ediyorum.
Daha bugün instagramda  "kırmızı ruj cuması hareketi" yapalım heyoo demiş biri olarak elbette kabul ediciyim :))
Ki
Süslenmeyi seviyoruz.
Takıp takıştırmayı seviyoruz.
Bizde olmayan parlak uzun tüylü kürkü bile başka hayvanları öldürüp onlardan çalıp sarınıp dolaşıyoruz.
Süslenmek de bizim doğamızda var o zaman.

Süslenmek doğamızda varsa asıl çok eşli biz kadınlar mıyız acaba?!!
İnsanlar aleminde bağzı şeyler sinsice ters çevrilmişte haberimiz mi yok?
Olabilir mi yahu??
Vallahi olur.
Acayip bir şey keşfettim an itibari ile üzerinde düşüneceğim.
:))



9 Kasım 2015 Pazartesi

nedir bu bekar anne dedikleri??


sevgili evli beyler ve sevgili evli hemcinslerim
"sıkıcı evlilik hayatının arka bahçesi olarak bekar anneler en ideal seçimdir" doğru bilinen yanlışını irdelemek üzere beraberiz.
böylece ne evli beyler boşa zaman kaybetmiş olur.
ne de evli bayanlar bekar anneleri görünce istavroz çıkarır.

peki nedir bu bekar anne?
bekar anne demek öpüşebildiği çocuk vesilesiyle kabak gibi ortada olan kadın demektir.
yoksa bizim kadınlarımız öpüşmez. asla. malum :))
öpülebilirliği ortada olan bir kadını da kim öpmek istemez ki değil mi?

işin aslı öyle değil işte ne yazık ki.

bu şehir efsanesi  "boşanan annelerin, mahalle bakkalları tarafından basma eteklik üzerinden dizlerinin ellendiği " çağdan kalmıştır. yanlıştır efendim.

öncelikle herkesin medeni halinin sorumluluğunun kendisine ait olduğunun altını çizelim.
kimse kimsenin ne bekçisi ne de beş yaşındaki halinin annesidir.
"sofraya oturmadan önce ellerini yıka bebişim" der gibi " aaa sen evlisin ne ayıp" kimse kimseye demez. erkek egemen bir iş sektörüm var ve dendiğine daha rastlamadım şahsen.

toplumdan ar, edep namus bekçiliği beklemeyiniz.
yapmaz.
toplum ar, edep, namus dedikodusu yapar.

bekar anneler zaten yapıları itibari ile zor ilişkilerden çıktıkları için öyle her "nbr tatlı şey" diyene koşmaz. "bu kim yaaa, çocooom var benim. anayım ben anaaaa, hadsiz, seviyesiz" falan der.

bekar anneler ilk dudağını uzatanı "bir daha kimbilir ne zamana kısmet olur " diye öpmez. karşınızdaki bir anne. otomatikman sürece hakim biriyle dans ediyorsunuz yani. içimizden bu tip hallere güleriz dışımızdan "yaa dişinde bişey var galiba maydanoz mu yedin sen?" deriz

hepsinden önemlisi bekar annenin velayet gibi koruyup kollaması gereken bir pozisyonu vardır onu öyle şeyinin keyfine ateşe atamaz kusura bakmayın.
kimbilir ne savaşlarla, neler neler feda edilerek kazanılmış o velayeti asla ve asla "aşık oldum. çok sevdim. kalbime söz geçiremedim" makyajıyla topluma yedirmeye çalışmaz. zira toplum yese bile eski koca yemez. verdiği iki kuruş nafakayı kestirmek ve velayeti almak için kıyasıya mücadele başlatır.

bekar anneler bunu gaaayet net bilir.
ayağını türk medeni hukukuna göre uzatır.

bekar annelerin toplum çilesi ne zaman biter bilemiyorum ama konu netleştiyse gidip başka hinlik cinlikler üzerinde düşünebilirsiniz.

sevgiler





5 Kasım 2015 Perşembe

ortaköy kumpiri

istanbul'un en güzel tarafı ne?
kısırlı kumpiri
ankarada otantik kumpirdeyim sene 2002
kumpire onu koy bunu koy derken baktım baktım
"kısır yok muuuuu?" dedim
adam "İstanbullu musunuz" dedi
nasıl sevinmiştim:))
kültür bu işte demiştim

ne zaman kaşıkla o patatesli harikanın başına otursam
kumpiri insan ruhuna benzetiyorum.

önceleri üzerinde ketçap, mayonez, mısır, kırmızı lahana, turşu falan oluyor
içinde sosis ve tereyağıyla bir bütün olmuş patates püresi mmmm
renkli ve lezzetli ve vaadli

sonra kaşık kaşık gidiyor o renkli , lezzetli,  vaadli iç
kabuk kalıyor
içi bomboş bir kabuk.
kumpirle huzurevinde cam kenarında oturan yaşlı amca bağı kurabilen tek insanım bence yeryüzünde.

çok hüzünlü oluyor benim için kumpir yemek sonuç olarak.
neyse

havalar soğudu.
en yağlısından bakımlısından el kremlerini depoladım.
yoksa soğukta kırış buruş oluverir elcağızlarım.

bakılan şey güzel oluyor işte.
yüzüm de çilli falan.
bir milyon pigmentasyonlu kremlerimi sürerim.

saçlarım da uzun ve devamlı topla, açık bırak... savrulup duruyorlar.
güçlendirici fısfıslarımı sıkarım kurutmadan önce.

ruhuma da bakarım.
soğuk cümleler duyarsam hemen sarılırım kendime
 "tatlımmmm sen gel bana" derim

içimi yakan şeyler olursa hemen açarım camları
"amaaan burası ne böyle hamam gibi azıcık hava girsin serinlesin" derim.

kalbime ağırlık çökerse biraz ceplerimi hafifletirim.

kendime iyi bakarım ki yenmiş kumpir olmayayım.

siz de en az dışınız kadar içinize de dikkat edin patatesler.