Sayfalar

21 Aralık 2015 Pazartesi

Mutsuz musunuz? O zaman işte sebebi!



Mutsuz musunuz?
Yalnız , korkmuş ve endişeli misiniz?
İşte sebebi:

Haftaya başlarken küresel güçlerin hain, sinsi planını ifşa etmek için kolları sıvadım.
Modern şehir insanı üzerinde oynana kirli oyunları ortaya çıkardım.

Mutlu mesut kalabalık aile halinde yaşarken nasıl çekirdek aileye dönüştük?
Kayınvalide ak saçları ile portakal soyarken , dede gazetesini okurken nasıl hepsine diş biler olduk?
Mutlu, önü önlüklü, saçı dalgalı anne mutfakta bulaşık yıkarken nasıl birden ofislerin derme çatma mutfaklarında kirli kahve kupasını ovar oldu?
Eve yüzünde gülücük, tatlı yorgunlukla gelen sevecen tatlişko baba nasıl boynu tutulan, gerilen bir yaşam formuna dönüştü?

Hepsinden daha önemlisi

Geniş ve kalabalık aileden çekirdek aileye dönüşen yapı nasıl oldu da boşanmalarla molekül aileye dönüştü?

İşte hepsinin arkasındaki gizli güç:

Beyaz eşya üreticileri!!!!

Evet.

Ne kadar çok ev o kadar çok satış mantığıyla önce geniş aileleri böldüler. Pisler.
Anne,  baba ve çocuklu bu çekirdek ailelere birer buzdolabı, fırın ve çamaşır makinası sattılar.

Yetti mi?
Yetmedi tabii küresel gücü doyurmak mümkün mü?

Kadınları sıcak evlerinde koparıp işe soktular ve her eve birer tane de bulaşık makinası sattılar.

Yetti mi?
Hayır.

Bütün kalabalık aileler bölünüp çekirdeğe dönüşünce, bütün çekirdek aileleri de molekül aile haline getirdiler. Boşanmalar artttıkça arttı.

Boşanan  çiftlere ayrı ayrı birer tane daha bulaşık makinası, buzdolabı ve çamaşır makinası sattılar.

Hesap ortada, açıklama net. Mutsuzlukların arkasındaki gizli güç kapitalist sistemin en dev çarkı olmuş beyaz eşya üreticileridir.

Kayınvalidelerden önce yakasına yapışmamız gerekenler onlardır efendim.

Kayınvalideler de bu sistemin kurbanıdır. Yeni gelinin aldığı daha süper plus plus buzdolabı, yorgan yastık yıkayabilen çamaşır makinası, gümüş kaşık çatal yıkama programlı bulaşık makinası ile ister istemez gelinlerini içten içe kıskandılar. Onlar da insan sonuçta sadece yeni düzenin zavallı tüketicisi olarak üzerlerine düşen vazifeyi yaptılar.

Yazık oldu hepimize. Çok yazık oldu.

Sebebin bu kadar basit ve göz önünde olmasının benim dünyayı ve hayatı ev elektroniği ile açıklamamla bir alakası yok tabii ki. Açıklamanın böyle olması tamamen benim

über zekamdan
sosyolojik analiz sevmemden
elit havamdan.

Yoksa bunun:

Mevsimsel alerjik hallerle burnu fıkır fıkır durmayan oğlumun okulda üşendiği için arada burnunu koluna silmesi sebebiyle her gece çamaşır makinası çalıştırıyor olmam,
Ya da bir kere kullandığım bardakla tekrar su içememem gibi huylarımın olması sebebiyle bulaşık makinamın yarıdan fazlasının su bardağı olması,
Rahat serseri bir ebeveyn olmam dolayısıyla elektrik süpürgesi çalışmaya başlayınca halılardaki envai çeşit partikül yüzünden metalik borudan gelen çata çata çata sesleri ile evde adeta galaktik kum fırtınasından geçen uzay mekiği havası yaratmam

falan değil.

Ne alakası var yani :)

17 Aralık 2015 Perşembe

Bütün Mesele Aslında Henüz Yaşanmadı


Ne kadar kızdığımız.
Ne kadar kırdığımız.
Ne kadar kırıldığımız.
Ne kadar ağladığımız.
Ne kadar ağlattığımız.
Ne kadar üzüldüğümüz.
Ne kadar üzdüğümüz.
Ne kadar buruk, kırık, dökük bırakıldığımız.
Ne kadar buruk, kırık, dökük bıraktığımız.

Önemli mi sanıyorsunuz?

Yaşların kuruduğunu, acıların unutulduğunu, kırıkların kaynadığını herkes bilir.

Bu ayrılık meselesinin uzun olmasının, acılı olmasının, tekrar tekrar bitmeden döne döne yine en olmayacak anlarda kollarımıza düşüp, yanağımızdan makas almasının sebebi aslında mutlu gülümseten anılardan çok yaşayamadıklarımız.

Zamanla yaşanmışlıkların üzüntülerine; kış günü çayımızı kalorifer peteğinin yanında yudumlarken, yazdan kalma bir günde, sıcak kumsalda uzakta dalgalanan  bir plaj şemsiyesinin bulanık anısı kadar uzak olurken.

Yaşanmamışlıklar başınız alev alev yanarken, kalbiniz  henüz yeni acımışken en çok yorandır bizi.

Olana bir çaremiz olur da olmayana??

Yaşananlara bir bahane buluruz da ya yaşanmayanlara??

Gidilmemiş bir şehir.
Alınmamış bir hatıra magnet.
Okunmamış bir kitap.
İzlenmemiş bir film.
Giyilmemiş bir kazak.
Doğmamış bir çocuk.

Üzer bizi.
Çok üzer.

Çünkü o zamanlar;

Gidilmemiş başka bir şehrin
Alınmamış başka bir hatıra magnetin
Okunmamış başka bir kitabın.
İzlenmemiş başka bir filmin.
Giyilmemiş başka bir kazağın.
Doğmamış başka bir çocuğun.

Bizi beklediğini farkedemeyiz.

Oysa ki bekler.

:)






9 Aralık 2015 Çarşamba

aşıksan eğer

Karşımıza gün içerisinde bir sürü kişi çıkar.
Bazen bir kitapçıda göz göze gelir gülümseriz.
İlk görüşte aşk mı yoksa aman allahım!!!
Bazen bir iş arkadaşımız elinde bardakla gelir "sana da kahve aldım " der.
Platonik bir aşığımız mı var yoksa çok romantik!!!
Bazen bir akrabamız tam bize göre olduğunu düşündüğü tanıdıklarından bahseder. 
Görücü usulü en garantili birlikteliğin ve en süprizli aşkın habercisi mi olacak yoksa!!
Aşkı nasıl tanıyacağız peki?
Bir tarifi bir şekli, şemali var mıdır?
Buyrun garantili denenmiş aşk tarifi:
Benim oğlana aşık bir Deniz vardı ya hani.
Aşkını itiraf etmişti.
Annesi Deniz'e sormuş:
-Sen bu minik delikanlıya aşık olduğunu nasıl anladın Denizciğim?
-Onunla çok gülüyoruz. çok eğleniyoruz. onun yanında çok mutluyum ve dinlenmiş hissediyorum.
 Bence bu aşk olmalı anne.

:)))

Aşıksan eğer
Tam olarak böyle hissetmen lazım.

Mutlu.
Çok mutlu.
Dinlenmiş.
ve
Huzurlu.


7 Aralık 2015 Pazartesi

aşk kapıyı çalınca (6 yaş)

Aşk kapınızı çalınca tek yapmanız gereken hızla koşmak.
Kovalanıyor olabilirsiniz.
Veya
Kovalıyor olabilirsiniz.
Her iki durumda da yapmanız gereken açık.
Kaaaaaaçççç!!
Neden mi?
Vallahi şu diyalogdan:

-anneeeğ deniz bana aşıkmış.
-hımm öö tamam
-ama sadece yakışıklı olduğum için aşık değilmiş.
-hımm kişiliğini de mi beğeniyormuş?
-belki. bilmem.
-peki sana kim söyledi denizin sana aşık olduğunu?
-deniiiiiiiz
-peki sen ne dedin.
-bişey demedim onu kovaladım.

Ona göre yani.
Aşkı görünce kaçın siz.
Işi şansa bırakmayın derim.

:)))

30 Kasım 2015 Pazartesi

makinalar dünyayı ele geçirecek


Çünkü şu kaç kilo olduğunu bilemediğim makina bile muhatap olduğu çamaşıra göre muamelesini değiştirebiliyorken; biz sevgili minnoş kalpli insancıklar aklımız bu elektronik devreli,gri kablolu,metal vücutlu kadar çalışmadığından, herkese aynı derecede eşit, adil, şefkatli davranıyoruz. Hayatımızdaki herkesi ama herkesi  aynı derecede sevip, hepsine karşı aynı derecede sorumluluk hissedip, hepsi için aynı derecede endişelenebiliyoruz.

Sonra kalbim kırıldı :(((
Sonra ay ben şok!!!!
Sonra inaaaanmoorum bunu bana nasıl yapar??!!!

Lekeli beyaz çamaşırları 90 derecede, uzun uzun tamburda çevirmek yerine hızlı renkli programa atarsanız ne olur?

Hüsraaaaan. 

"Pazartesi toplantıya giyerim bu gömleği" diye hallendiğiniz kahve lekeli beyaz gömleğiniz makinadan  adeta hiiiç yıkanmamışcasına, üstüne üstlük bir de yayvan bir sırıtışla "neaaber cinim özledin mi beni" diyerek çıkar.

Şimdi burada ben hayal kırıklığı ile banyo paspasının üzerine oturup kadere küfür mü etmeliyim?

Yoksa

Ne mal olduğu belli çamaşıra yanlış muamele ettiğim için kendimi sorgulayıp, kararlarıma çeki düzen mi vermeliyim?

Bu kaç kilo olduğunu bilemediğim (çünkü fotoyu netten buldum:) makine bile "dostum benim kapasitem 6 kilo. fazlasıyla muhattap edersen hakkını veremem. üzülürsün" diyebiliyorken.

biz; 

pelerin takıp,  külotlu çorap üzerine don giymeyi maarifet sanan süper kahramancıklar olarak bir milyon gerekli gereksiz insanla neden muhatap oluyoruz?

Sınırımız, kapasitemiz varken bu gereksiz cengaverlik neden?

Zaten olmuyor işte. Elimizde patlıyor fazla yüklenmeye gerek var mı?


Pazartesi ya bugün. 

Aklı başında bir hafta geçirelim bence.





27 Kasım 2015 Cuma

İkilemler


-Sabah Vatzapda herkese günaydınlar yazar ve kalpler yollar ama iş yerinde odasında oturur kimseyle konuşmak istemez.
-Dev hamburgeri ve patates kızartmasını bir lokmada yutar ama kolasını şekersiz içer
-Dünyanın en saçma sapan davranışlarını yapar sonra insanlar homurdanınca şaşırır
-İmanda tamdır amelde sıkıntı vardır genelde "bir güç var"cıdır ama işler sarpa sarınca "allahım lütfen lütfen" der
-"Doğayı sev hayvanları koru" sticker ı yapıştırır dosyalarına ama piknik lafını duyunca tüyleri diken diken olur.
-Çocuğu sağlıklı beslensin ister ama tembellikten pizza ısmarlamışsa "dün akşamki yemekte sebze ve yoğurt yemişti vitamin aldı zaten" diye teselli olabilir.
-Kalın dünya tarihi, global felsefe kitapları alır ama gece uzanınca" azıcık romatizm ciddi konulardan önce iyi gelir." diyerek pembe roman okurken uyuyakalır.
-Pedikür bakım paketi alır ama spor ayakkabı içinde nasılsa bozuluyor diye ilk randevudan sonrasını yaza öteler.
-"Parama puluma dikkat edeceğim." der sonra "sezonunda giymezsem ölürüm ki ben bunuuu" diyerek pahalı kazaklar alır.
-Erken kalkıp güneşi selamlama planıyla yatar işe zar zor yetişir.

Ben ve İkilemlerim haftasonuna hazırız:)

21 Kasım 2015 Cumartesi

zor çocukla imtihan: sandalye olsam keşkem

Yorganın altındayız kakara kikiri uyuyacak güya da ben kalkıp makinadaki çamaşırları boşaltacağım.

-"keşke sandalye olsam anne. ne güzel bütün gün evde. hiçbir işi yok.okula da kursa da gitmek istemiyorum. sandalye olsaydım keşke."

Neee sandalye mi :)))

-"öyle sanıyorsun sen.bir sandalyenin işi olmaz mı? bir kere ödev yapacağım diye üzerlerinde zıp zıp zıplıyorsun. zavallıyı ters çevirip yerlerde siper kuruyorsun. senin bir milyon tane küçük çorabını asmaya yer bulamayınca onların üzerine asıyorum."

-"off tamam tamam çok işi varmış. o zaman keşke perde olsam. onun hiç işi yok sadece camda öylece."

-" nasıl işi yok nasıl!!! ah ona sor nasıl yoğun bir iş hayatı var. iki tane ipi var bir kere çek aşağı çek yukarı. camı açarsın tozlar üzerine yapışır kapkara olur. güneş yakar, bronz olur, incelir. dışarda köpek havlar sen itip, çekiştirip durursun vega mı havlayan şeker mi bakacağım diye. çok meşgul gördüğün gibi perdelik kolay değil."

-"hımm o zamaaan tavan olurum. hah buldum tavan. onun hiiiiç işi yok bütün gün duruyor"

-" sen hiç tavanlık yapmamışsın belli aslında evdeki en büyük sorumluluk tavandadır."

-"ne sorumluluğu anne??!!"

-"bir kere sen elinde matkap tor tor acımadan delikler açıp avizeler, lambalar takıyorsun zavalli tavana. sonra da aman tavan canım tavan sıkı tut bunu tepemize düşürme diyorsun. hadi tavancık tuttu avizeyi e asma tavanın aluminyum profillerini tut diyorsun, kartonpiyerleri de tur diyorsun. Hem de sen gece uyuyorsun mışıl mışıl.oysa o gece gündüz hep görev başında, tutuyor sıkı sıkı üzerine taktıklarını.gecesi gündüzü yok çalışıyor emektar tavan bak yukarı hala mesaisi bitmemiş."

-"anne uyuyicam yarın kursum var."

:))))




19 Kasım 2015 Perşembe

bir meslek olarak annelik


ne yazık ki böyle bir meslek yoktur.
meslek geçiminizi sağladığınız işe denir.
mesleğinizi icra edersiniz ve para kazanırsınız
o parayla doğalgaz faturanızı öder, yemek yerken gözünüze ilişen yerdeki halıya bakıp "gelecek ayki maaşı alınca şunu bir değiştireyim" diye düşünürsünüz.

ama çocuk hasta olunca öksürük şurubu içirmek,
"ödevini yap tekrar söyletme banaaa" diye evde şarlamak,
minnak yanaklardan canınız çekince şapır şupur öpmek,
gece uyurken küçücük ayakların tepinerek attığı yorganı tekrar ufak isyankarın üzerine örtmek
meslek değildir.
bunları yapmak için birini tutarsanız ve ona para öderseniz evet o zaman bir meslek kimliği kazanır bu işler.
ama o  kişiye bu defa anne değil "çocuk bakıcısı, dadı" falan denir.
:))

annelik,
teyzelik, amcalık, halalık, dayılık, komşuluk gibi bir sosyal kimliktir.
siz hem kardeşinizin ablası, hem yeğenlerinizin teyzesi, hem annenizin kız çocuğu hem de alt katınızda oturan insanların komşusunuzdur.
ve çocuğunuzun annesisinizdir.

yani

hepsine karşı ayrı ayrı sorumluluklarınız var.
ablanızla dedikodu yapmak. yeğenlere hediyeler almak. annenize nazlanmak. alt kat komşusuna aşure dağıtmak gibi görevleriniz var.

meslek olmayan şeylere meslekmiş gibi anlam yüklendiği anda" hoş geldin depresyon!!!"

çocuk sınavdan kötü not alınca yaşanan panikler hep bu yüzdendir.
 anne gibi sadece anne kimliği ile çocuğa yaklaşsak yapılacak şey "çocuğum nerde hata yapıyor acaba" demek
ama meslek olarak anne olmaya çalışılınca "bennnnn nerde hata yaptım da başarısız oldummmm" diye kendiyle hesaplaşmaya başlıyor ve çocuğu da gereksiz geriyor anneler.

aynı şey karı kocalık için de geçerli.
birisinin karısı olmak sosyal kimliklerimizden biridir.
o statü değişebilir.
kurul kararıyla o kimlik iptal edilebilir (eski kayınvalide yine sana çaktım burda :)
meslek olarak birisinin karısı olmaya çalışıyorsanız o zaman ayrılığı  aslaaaaaa ama aslaaaaa kabul edemezsiniz.
hep bir parçanız artık medeni hukuk önünde de, gönül hukuku nezdinde de geçersiz sayılan iş aktinde kalır.
"iyiyim yeaaa ben" deyip içten içe "nerede başarısız oldum da kovuldum" diye düşünürsünüz.

nasıl ki alt kat komşunuz başka bir semte taşınınca o insanla ilişkinizdeki sosyal kimliğiniz otomatikman iptal oluyor, boşanmada da kurallar aynı şekilde işliyor.

"eski" komşunuzu her gördüğünüzde nasıl ki "niye taşındın pis insan ne güzel komşuyduk biz seninle" demiyorsunuz yeni kimliğini yani eski komşunuz olduğu fikrini benimsiyorsunuz
 o zaman aynı gidiş yolundan
eski eşinize de her gördüğünüz de laf sokmanın alemi var mı:))

sırf bir adamın kirli çoraplarını salonun değişik noktalarından topladınız diye ömrü boyunca sizle sözleşmesini devam mı ettirmek zorunda allah aşkına.
yok daha neler:)

mühendis olsa da gece gece sosyolojik ahkam kesesi gelen medeni iyi uykular diler.




13 Kasım 2015 Cuma

Tarihi keşif yaptım

Horozudur, aslanıdır, tavus kuşudur.
Hayvanlar aleminde erkek hayvanlarda bir alım , bir hava, bir eda.
Parlak tüyler, o renklerrrr renklerrr.
Dişi hayvanlar da tam tersi mütevazi.
Bir cool. Bir rahaaaaat.
Öyle yeleymiş, uzun samur kuyrukmuş bu tip gereksiz atraksiyonlara girmeden gaaayet keyifililer.
Ne gereği var canım.
Hayır neyine güveniyorsun sayın dişi, o güdük vücüdüna mı? O besleme stil kısa tüylerine mi?
Nedir bu özgüvenin sebebi?
Doğanın Kanunu  mu?
Dişi seçen. Erkek seçilen.
Ondan mı?
"Yesin birbirlerini serseriler ben ağaç dibinde gölgede oturur beklerim hacı.
İyi olan kazanır.
En iyisiyle de soyumu sürdürürüm."
karizmasını nasıl elde ettin?

Tamam.
Peki.

Doğada işler olması gerektiği gibi de bizde niye tepetaklak tersine dönmüş.
Yahu biz niye süsleniyoruz bayanlar?
Moda sektörü, medya sektörü, sağlık sektörü hep bize çalışıyor.
Daha inceee daha pürüzsüüüz daha dolguuun
Daha daha daha

Hani seçen bizdik?
Hani insan moderendi erkeğin çok eşliliği hayvanlar aleminde kalmıştı?
Yahu bu adamlar hala "tek eşlilik doğamıza ters abiii"  diyorlarsa o zaman niye pantolon giyip, marketten alışveriş yapıyorlar?
Salalım doğaya ne halleri varsa görsünler.

Tamam.
Kabul ediyorum.
Daha bugün instagramda  "kırmızı ruj cuması hareketi" yapalım heyoo demiş biri olarak elbette kabul ediciyim :))
Ki
Süslenmeyi seviyoruz.
Takıp takıştırmayı seviyoruz.
Bizde olmayan parlak uzun tüylü kürkü bile başka hayvanları öldürüp onlardan çalıp sarınıp dolaşıyoruz.
Süslenmek de bizim doğamızda var o zaman.

Süslenmek doğamızda varsa asıl çok eşli biz kadınlar mıyız acaba?!!
İnsanlar aleminde bağzı şeyler sinsice ters çevrilmişte haberimiz mi yok?
Olabilir mi yahu??
Vallahi olur.
Acayip bir şey keşfettim an itibari ile üzerinde düşüneceğim.
:))



9 Kasım 2015 Pazartesi

nedir bu bekar anne dedikleri??


sevgili evli beyler ve sevgili evli hemcinslerim
"sıkıcı evlilik hayatının arka bahçesi olarak bekar anneler en ideal seçimdir" doğru bilinen yanlışını irdelemek üzere beraberiz.
böylece ne evli beyler boşa zaman kaybetmiş olur.
ne de evli bayanlar bekar anneleri görünce istavroz çıkarır.

peki nedir bu bekar anne?
bekar anne demek öpüşebildiği çocuk vesilesiyle kabak gibi ortada olan kadın demektir.
yoksa bizim kadınlarımız öpüşmez. asla. malum :))
öpülebilirliği ortada olan bir kadını da kim öpmek istemez ki değil mi?

işin aslı öyle değil işte ne yazık ki.

bu şehir efsanesi  "boşanan annelerin, mahalle bakkalları tarafından basma eteklik üzerinden dizlerinin ellendiği " çağdan kalmıştır. yanlıştır efendim.

öncelikle herkesin medeni halinin sorumluluğunun kendisine ait olduğunun altını çizelim.
kimse kimsenin ne bekçisi ne de beş yaşındaki halinin annesidir.
"sofraya oturmadan önce ellerini yıka bebişim" der gibi " aaa sen evlisin ne ayıp" kimse kimseye demez. erkek egemen bir iş sektörüm var ve dendiğine daha rastlamadım şahsen.

toplumdan ar, edep namus bekçiliği beklemeyiniz.
yapmaz.
toplum ar, edep, namus dedikodusu yapar.

bekar anneler zaten yapıları itibari ile zor ilişkilerden çıktıkları için öyle her "nbr tatlı şey" diyene koşmaz. "bu kim yaaa, çocooom var benim. anayım ben anaaaa, hadsiz, seviyesiz" falan der.

bekar anneler ilk dudağını uzatanı "bir daha kimbilir ne zamana kısmet olur " diye öpmez. karşınızdaki bir anne. otomatikman sürece hakim biriyle dans ediyorsunuz yani. içimizden bu tip hallere güleriz dışımızdan "yaa dişinde bişey var galiba maydanoz mu yedin sen?" deriz

hepsinden önemlisi bekar annenin velayet gibi koruyup kollaması gereken bir pozisyonu vardır onu öyle şeyinin keyfine ateşe atamaz kusura bakmayın.
kimbilir ne savaşlarla, neler neler feda edilerek kazanılmış o velayeti asla ve asla "aşık oldum. çok sevdim. kalbime söz geçiremedim" makyajıyla topluma yedirmeye çalışmaz. zira toplum yese bile eski koca yemez. verdiği iki kuruş nafakayı kestirmek ve velayeti almak için kıyasıya mücadele başlatır.

bekar anneler bunu gaaayet net bilir.
ayağını türk medeni hukukuna göre uzatır.

bekar annelerin toplum çilesi ne zaman biter bilemiyorum ama konu netleştiyse gidip başka hinlik cinlikler üzerinde düşünebilirsiniz.

sevgiler





5 Kasım 2015 Perşembe

ortaköy kumpiri

istanbul'un en güzel tarafı ne?
kısırlı kumpiri
ankarada otantik kumpirdeyim sene 2002
kumpire onu koy bunu koy derken baktım baktım
"kısır yok muuuuu?" dedim
adam "İstanbullu musunuz" dedi
nasıl sevinmiştim:))
kültür bu işte demiştim

ne zaman kaşıkla o patatesli harikanın başına otursam
kumpiri insan ruhuna benzetiyorum.

önceleri üzerinde ketçap, mayonez, mısır, kırmızı lahana, turşu falan oluyor
içinde sosis ve tereyağıyla bir bütün olmuş patates püresi mmmm
renkli ve lezzetli ve vaadli

sonra kaşık kaşık gidiyor o renkli , lezzetli,  vaadli iç
kabuk kalıyor
içi bomboş bir kabuk.
kumpirle huzurevinde cam kenarında oturan yaşlı amca bağı kurabilen tek insanım bence yeryüzünde.

çok hüzünlü oluyor benim için kumpir yemek sonuç olarak.
neyse

havalar soğudu.
en yağlısından bakımlısından el kremlerini depoladım.
yoksa soğukta kırış buruş oluverir elcağızlarım.

bakılan şey güzel oluyor işte.
yüzüm de çilli falan.
bir milyon pigmentasyonlu kremlerimi sürerim.

saçlarım da uzun ve devamlı topla, açık bırak... savrulup duruyorlar.
güçlendirici fısfıslarımı sıkarım kurutmadan önce.

ruhuma da bakarım.
soğuk cümleler duyarsam hemen sarılırım kendime
 "tatlımmmm sen gel bana" derim

içimi yakan şeyler olursa hemen açarım camları
"amaaan burası ne böyle hamam gibi azıcık hava girsin serinlesin" derim.

kalbime ağırlık çökerse biraz ceplerimi hafifletirim.

kendime iyi bakarım ki yenmiş kumpir olmayayım.

siz de en az dışınız kadar içinize de dikkat edin patatesler.


27 Ekim 2015 Salı

etkinlik müdürü

Veli toplantısı sonrası sınıf temsilci velisi kim olacak sorusuna "ben ben e beeenn olim ben ben övvvvretmenim ben "  diye el kaldırıp yine başıma bir uğraş daha sardım. Hobilerim arasında işim gücüm azmış gibi nerde bir kanaat önderliği varsa hemen atlamak vardır efendim. Sağ kolum hic inmez nerdeyse her toplantıda "kim" sorusunu duyar duymaz hemen kalkar. Bir dur bir otur dimi. Noooo beybisi.
Neyse yine iki senedir olduğum gibi sınıf temsilci velisi oldum.
Iki senedir düzenlenen pazar kahvaltısına nasıl katılınalacağı konusunda yine anlaşmazlıklar çıktı.
Eşli mi eşsiz mi?
Eş burda koca.
Herkesin hemfikir olduğu gibi kocalar eştir.
Anneler velidir.
Geçen sene "ayyyy bu kadınların kocişko aşkı da beni baydı. hayır efendim anneler ve çocuklar sadece" diye organize ettiğim bir nevi diğer bekar annelerin de mağduruz baskılarından etkilenerek diktatör edasıyla östrojenden patlattığım kahvaltıyı bu sene eşli olsun babalar da tanışsına çevirdim.
Yeni bekar bir anne olmaz diye feveran etti.
Kıdemli bekarlardan da bir iki çatlak ses çıktı ama özelden "ezik misin yavrucum siz. kendinize gelin. yüksek topuklu ve saçı fönlü en bakımlı anneler kim haa kiiiim?!! Biziiiiiz. tekrar söyleyin. biziiiiiz" ayarıyla "eh madem öyle tamam" dediler.
Şimdi burda ilk seneler benim de yaptığım gibi babalar olacak orda ühü. çocuklar babalarıyla objektiflere gülümseyip, geçen pazar yaptıkları kamp maceralarinı anlatacaklar ve benim çoçuuum da boynunu büküp sarelleli eppeeni dişleyecek diye bir kaygı var.
Ama bu hayaller paris gerçekler bitlis gibi bir durum:)))
Aslında olan: çocuklar sokak finolarını kıskandıracak şekilde oyun alanından taşarcasına koşturacak ve su gibi terleyecek; anneler ellerinde yedek atlet ve kağıt havluyla çocuk peşinde koşacak, "aman cam mı açık? aman terasa çıkmasınlar." diye hop oturup hop kalkacak o ara çayları buz olacak; babalar ise.....
Sahi babalar nerde?
Hee işte ordalar.
Menemene yumulmuş olacaklar, tabaktaki son salamı yutmuş karılarına " öö sen mi yiyecektin? ne bilim masadan kalkınca yemicen sandım aşköm" diyecekler.

Bu pazar da böyle oldu.
Serseriler gibi azıtan çocuklar, peşlerinde koşturan anneler ve gayet misler gibi doyan babalar.

Herkes mutluydu yani.

21 Ekim 2015 Çarşamba

çoğala çoğala geliyoruz

bu gribi kim icat ettiyse vallahi bravo.
çok tebrik etmek istiyorum.
arkadan sinsice yaklaşıp, kurbanı belden kavrayıp, hoop! diye yatak döşek kündeye getirmek konusunda yeşilçam coşkun abisinden daha becerikli.
resmen süründüm.
sürünürken de düşündüm.
ben yorgan altındayken oğlan annemleydi.
kızım dinlen. kızım oğlanı merak etme. pervane.
kız annesi işte dedim.
kız çocuklar işte.

kızlar hep yapmaya. olanı çoğaltmaya çabalıyor.
yoktan var ediyor.

bir iken iki 
iki iken üç
üç iken dört oluyor.

evleniyor damat geliyor, çocuk oluyor.
boşanıyor damat gidiyor, çocuk kalıyor.

hep bir çoğalma hali.

oğlan öyle mi?
evlendir tek.
boşat, geri al yine tek.
mis gibi.

allahım
kız analarına güç, kuvvet, sabır, sıhhat ver.
biz oğlan analarına da akıl ve fikir ihsan eyle.

zira kaynana olunca akıl, fikir çok lazım olan bişey.






26 Eylül 2015 Cumartesi

Çocuk Piyangosu

zaman değişti.
kabul edelim.
ama zamanın ruhunda bu var zaten.
fıtratında var. (siyasi mesaj mı verdim. yooo:)
eskiden simli kartpostal yapardık resim derslerinde.
pamuk yapıştırırdık kar yerine kartpostalın üzerine çizdiğimiz evlerin çatısına.
şimdi esamesi okunmuyor mesela.
falan falan:))))))
zaman değişti.
çocuklar tek ebeveynle büyüyor.

Genelde çocuğu büyütecek ebeveyn piyangosu anneye vuruyor:

and the child goes toooo
maaaaaaam!!!!!

Yaşlı gözlerle sahneye çıkıp:
"Buradan evliliğimdeki sonsuz kösteklerinden dolayı öncelikle kocamın ailesine. sonra hayatta ne istediğimi bilmeden gözü kapalı atıldığım bu macera için kendime teşekkürlerimi sunuyorum" dedikten sonra uzatılan çocuğu kucaklayıp sahneden iniyoruz ve kalabalıktaki yerimizi alıyoruz.

Ayakta alkış. Alkış. Salon yıkılıyor.

"Ne güçlü kadın. Vaaay!" diye fısıldaşıyorlar.

Güç?

Sadece bekar hayat rutinimize ek olarak çocuk bakıyoruz.
Çocuk bakıcılarına "vaaaay ne güçlü kadın" deniliyor mu?
Yooo.
Eee? Bize neden deniyor?
Çözebilene afferim.

Çocuklar bizim de gündüz okulda.
Biz de gündüz işteyiz.
Akşamları servisten çocuğumuzu alıp, yemek yedirip, oyun oynatıp kitap okuyup, uyutuyoruz.
Ekstra bişey yaptığımız yok.
Ama güçlü kadınız.
Neden?

Ha evet. Saçma sapan detaylarla bizi yoran bir toplum içinde yaşıyoruz.

"Kocamla pazar kahvaltısına gittik. Yan masadaki yalnız ve çocuklu kadın kocama bakıyordu çünkü ciple geldik. Ben de aşkoom diye bağıra bağıra konuştum kahvaltı boyunca" diyen kadın müdürlerle çalışıyoruz mesela.

Evli annelere ek olarak bir de bu konuşmaları duyup sinirlerimizi bozmadığımıza göre gerçekten güçlü müyüz neyiz.

17 Eylül 2015 Perşembe

Üniversitede kızlar teklif ediyormuş

Sene bayaaaaa öncesi.
Hazırlık sınıfındayız ve sıkıntıdan patlıyoruz.
Diğer hazırlık sınıfları ile bir etkinlik yapsak ya dedim. Mesela konser var ona gidelim topluca.
Nasıl olur? Olur mu? Olmaz mı?
Olur dedik.
Eee? Kim söyleyecek diğer sınıflara?
"Fikir benden çıktı ben söylerim" dedim.
Yan sınıftan tanıdığımız arkadaşımız da yanımızdaydı kendi sınıfıma haber veririm ben dedi.
Geriye sadece karşı sınıf kalıyordu.
"Hemen gideyim haber vereyim sınıftan birine o da arkadaşlarına söyler" dedim
Karşı sınıfa gittim ilk arada. 
Sınıf kapısına dayanmış duran uzun boylu çocuğa yanaşıp kendimi tanıttım ve topluca organizasyon yapacağız böyleyken böyle anlattım.
ok dedi.
Sonra konser iptal oldu. Girişim başarısızlıkla sonuçlandı.
Aradan iki ay geçti. 
Okul bitti. Yaz geldi.
Yaz bitti.
Birinci sınıfa başladık..
Eski, ailesinin yanında.
Gece kütüphanede ders çalışıyorum.
Hadi itiraf edeyim akışkanlar mekaniği çalışmam lazım ama ben renkli bir kitap bulmuştum mimarlık bölümünde ona bakıyorum.
Telefonun ışığı yanıp yanıp sönüyor. Çılgınlar gibi.Eski arıyor. O zamanlar yeni çıkmaya başlamışız.
Ailesinin yanında gece gece niye arıyor ki dedim.

Kütüphaneden çıkınca geri dönerim diye açmadım. Üşendim o an dışarı çıkmaya.
Çünkü orada konuşamam.
 4.0 ortalamaya kasan makina mühendisliği öğrencileri var kütüphanede.
Konsantrasyonlarını dağıtacak en ufak harekette gözlerini kırpmadan beni öldürüp oracığa gömerler ve üzerime de halıfleksi bir güzel çekep hiçbir sey olmamış gibi soru çözmeye devam ederler. 

Baktım Eski ısrarla aramaya devam ediyor.
Sessizce yangın merdivenine süzülüp açtım.

-Aloooo tatlımmm (evet o zamanlar tatlım aşkım falan diyordum ona ne olmuş:)
-Ali diye birini tanıyor musun?
-Ne?!!!

Sesi çok çok çok sinirli. Korktum birden.

-Ali diyorum. Ali diye birini tanıyor musun? Çabuk cevap ver banaaaağğğğ
-Yooo.
-İyi düşün. Hazırlıktan. B sınıfıymış. Çok uzun boylu.
-Allah Allaah nerden tanıyayım çok uzun bo..... AAAA! uzun mu ay o çocuk olmasın?
-Hangi çocuk bir anlat bakayım.
Anlattım böyleyken böyle.
-"Deee sen nerden tanıyorsun ve neden sordun ki?"

Meğer bu Ali okul tatil olunca valizini toplayıp memlekete gitmiş.
Anasının kucağına yatmış saçlarını okşatırken.
"A benim kınalı kuzum. Kız arkadaşın var mı?" sorusuna
"S diye bir kız var x şehrinden çok havalı falan ama benim peşimden koştu koştu yüz vermedim "diye cevap vermiş.

Anne Eskinin annesinin arkadaşı mıymış ve ona oturmaya gitmiş mi o gece.
"Senin oğlan napıyor?" sorusuna:
"Ay herkes bizim oğlanın peşinde. Bir kız varmış S diye şuralı şöyle havalı falan ama benim oğlum yüz verir mi ayol. Kız peşinden koşuyormuş ama yoook bizimki olmaz demiş" diye yumurtlamış mı:)

O sırada yan odada bilgisayar oyunu oynayan Eski, üniversite, kızın memleketi ve kızın adından parçaları birleştirip gözlerinden alevler saçarak beni aramış mı:))))

Yani neymiş üniversitede kızlar teklif ediyormuş efendim.

Yeni okulumda yanımdaki arkadaşımdan silgi bile istemem.
Deneyimliyim artık.
Mazallah adım falan çıkar.



4 Ağustos 2015 Salı

kesin bilgi yayalım:erkeklerin şifresi

Oğlana tshirt giydiriyorum.

"Yaa! annee giydirme bunu"
"Neden?"
"Bunu giyince çok yakışıklı oluyorum kızlar aşık falan olur ugraşamam."

!!! Bunu diyen beyefendi henüz 6 yaşında.

"Oğlum kızlar kıyafete mi aşık oluyor"
" Kızlar duygusal ya anne. Ağlıyorlar falan. Duygusal bakıyorlar erkeklere. Aşık oluyorlar işte"

"Peki erkekler nasıl bakıyor? Onlar da duygusal mı bakıyor kızlara?"
"Yoo. Ne duygusalı.Biz kızlara duygusal bakmıyoruz kiiiii. Biz kızların yüzlerine falan bakıyoruz"

Bayanlar, hemcinslerim, cefakar ve vefakar ırkın fertleri.
Kasmayın.
Bunların 6 yaşındaki ile 60 yaşındaki de aynı.
6 yaşındaki masumca olanı söylüyor:))) Büyüyünce toplumsal normlar falan fişman söyleyemeyecek ama durum bu: Erkekler kızların yüzüne falan bakıyor.

Nasa' da çalışacakmışcasına kendinizi bu erkeklere muassır medeniyetler seviyesinde hazırlamayın.
Çok da bi'şey beklemeyin çünkü niyet ortada.

Burnunuzu pudralayin yeter.

Malum yüzümüze falan bakılıyor parlamasın:)))