Sayfalar

31 Mart 2016 Perşembe

bekarlığın faturası

Bekar kalmanın faturası biraz kabarık olabilir.

Mesela kış geceleri üşüdükçe üşüyüp kombiyi köklemeniz gerekebilir. "ekssstradan".

"Evde kavga, yok dövüş yok. Napim?? Bari bir iki tane film izleyeyim" diye cayır cayır elektrik harcayan dev ekran televizyonun karşısında saatlerce oturabilirsiniz.

Hiç olmadı henüz birinci sınıfa giden oğlulcuğumun yaşadığı gibi bir aydınlanma yaşayıp:

" Anneeeğ eğer büyüyünce evlenmezsem yemeklerimi hep dışarda yemem gerekecek."

Diyebilirsiniz.

Hepsini hesap edin derim.
Devir ekonomi devri :)))))



28 Mart 2016 Pazartesi

önce teşekkür etmeyi öğrenin

Çocuğunuz varsa ve hiç evlenmemiş biriyle evlenecekseniz sizi "dul" halinizle üstüne üstlük çocuğunuzla kabul ettikleri için evleneceğiniz adamın ailesine teşekkür edin. Çünkü onlar size "hoşgeldin kızım" dese bile aslında "oğluma kancayı takmış" demek isterler.

Çocuğunuz varsa ve kızsa evleneceğiniź adam çocuğunuza "o şekilde" bakmadığı için ona teşekkür edin. Çünkü çocuklu kadınlarla sapıklar evlenir genelde. "Acaba ateşi mi var?" diye çocuğun alnına elini koysa adam ,aslında aklından kimbilir neler geçer.

Çocuğunuz varsa ve evlenecekseniz eski kocanız çocuğu sizden almak için dava açmadıysa eski kocanıza teşekkür edin. Çünkü anlaşarak boşanmış olsaniz bile bu anlaşmaya "evlenme" dahil değildir.

Çocuğunuz varsa ve evleneceğiniz adam herşeyi bir kenara bırak başkasıyla öpüşüp sarıldığınız "çocuğunuz" vesilesiyle kabak gibi ortadayken sizi hala tüm bu rezilliklerinize rağmen seviyorsa ona teşekkür edin. Çünkü o adam sizi gerçekten çok seviyordur.

Önce teşekkür etmeyi ögrenin sizi zavallı kadınlar!


Teşekkür etmeyi öğreten tüm hemcinslerime teşekkür ederim.


22 Mart 2016 Salı

Biz zaten hep böyleydik.


Şaşırıyoruz çünkü önceden haberimiz yoktu.

Instagramda fotoğraf altları kavgalarını hayretle okuyoruz çünkü eskiden instagram yoktu.
Facebookda kinle nefretle yapılan paylaşımlara bakıp korkuyoruz çünkü eskiden facebook yoktu.

Siyaset meydanında üç beş bilindik okumuş adam toplanır, konuşurdu. Azıcık mürekkep yalamışlar olarak "herkes" zaten böyle konuşur, böyle düşünür sanırdık.

Eskiden "ahkam" kesilecek mecra yoktu ve "ahkam" kesmek bir cep telefonu ekranına dokunmak kadar kolay değildi.

Ahkam kesilcekse yıllarını sokaklarda, siyaset koridorlarında, muhabirlikte harcayan gazeteciler keserdi; ömrü kitapların, makalelerin, seminerlerin arasında geçen eğitimciler keserdi.

Ahkamı da işin erbabı keser sanırdık.

Yoksa ne geriye gittik ne ileriye gittik.

Ne ahlakımız çöktü ne insanlar vahşileşti.

Kırmızı gecelikli Neriman Köksal da vardı eskiden.
Partilerin vazgeçilmez adamı Nuri Alço da vardı.
Türkan Şoray'ı sıkıştıran esnaf da vardı.
Boğaz köprüsünü fakir fukaraya satanlar da vardı.
Yalnız, biçare kalmış kadının tenceresi kaynıyor mu diye toplanmak yerine evini taşlamaya toplanan mahalleli de vardı.

Alçaklar, namussuzlar, kıskançlar, üçkağıtçılar kudurmuşlar hep vardı.

Sadece onların "biz" olduğundan haberimiz yoktu.

Yoksa biz zaten insanlık olarak hep çamurun içindeydik.

Hem çamurdan gelmemiş miydik?

Hepsi bu.