Sayfalar

9 Nisan 2016 Cumartesi

olimpik haller

"Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim."
                                                        İmza: M.K.Atatürk

"Ben sporcunun zeki, çevik, ahlaklı ve mızıldanmayanını severim." İmza: Medeni Oğlan Anası

Benim ufaklık havuzda su kuşu oluyor haftasonları. Grubunda kendi gibi 4 serseri 2 denizkızı vardı. Kah kah kih kih takılıyorlardı. 
"Annööö haftaya pembe mayolu kız gelirse en dibe dalcööm". Diyordu. 
Hayat gayet flörtöz gidiyordu yani bu 6 lı yaşlarının keyfini süren beyefendiye.

Sonra bizim eleman validesi gibi çevik ve atletik olduğu için ilerletti suda kırmızı balık gibi kıvrıla kıvrıla yüzmeyi. Seviye atladı.
Yeni grubunda kendinden 5 yaş büyüklerle olimpik havuzu arşınlamaya başladı.
Böylelikle de antrenörünün havuz dışında ve başlangıç gruplarındaki o minnoş melaike yüzü dışında başka bir gerçekle tanışmış oldu:
Adam ressssmen melek yüzlü bir şeytandı:))
Yüzme programı zorlu, antrenör mükemmeliyetçi olunca işler gerçekten bambaşka yerlere taşınıyor.
"Ayyyy nasıl da sitilli sitilli start alıp yüzmeye başladı bebem" diye gözleriniz ışıldarken hoca "Hooop olmadı. Dur. Geri dön. Tekrar start al." diyebiliyor. Ühü. (Iyiydi ya aslında çoçoomun startı:))
Hal böyle olunca o " eğlen coş. hadi havuza gidiyoss" halleri yerini; apansız geliveren karın aģrılarına, mızıldanmalara, yüzme siiiporunun gereksizliğine, oysa koşu siiporunun nasıl da faydalı ve güzel olduğu hakkında demeçlere bırakıverdi.


En son havuza gitmek için hazırlanıyorken bacaģında mayosu ile halının üzerine yatmış "gitmiceeeeğğm ben havuza" diye mızıldanırken yine "aaa oģluşcuk, minnoşcuk, aman da aman annişkosunun balı nasıl da yüzuyormuş" demek yerine:

" eee tamam o zaman oğlum. tabii ki istemiyorsan gitmek zorunda değilsin. yalnız, sen yüzmede gayet başarılısın. kısa zamanda seviye atladın. bu kadar başarılı olduğun bir sporu yarım bırakmak istiyorsan  sen bilirsin." dedim.

yattığı yerden biraz tavana baktı.

" timim innicim.hadi gidelim."

Ah benim masum bebişim.

Senin yattığın yerden hayatta istediğin gibi at koşturuyormuşsun gibi görünebilir. 
Ancak o atı benim arazimde koşturuyorsun.

O minnak yanaklarından öperim cınımcım.




8 Nisan 2016 Cuma

bu da bana kapak olsun



Günaydın günaydın günaydın.

Cumartesi sabahı yatak keyfi nasıl sabote edilir?
Hayatın acı gerçekleri nasıl sağlı sollu tokat atar?
Bir kozmo kadını olamayacaģımın bana "kapak" lı kanıtı nasıl olur?
Bir dergi okuyayım dedim. (Malum aplikasyonlar mevcut artık pit pit telefon ekranından okunuyor.)

Daha kapağı okurken yüzüm düştü, gözüm daldı, dudağım titredi.

Neden mi??? Misal;

Her derde deva olarak, adem babamız ile havva anamızın kültür fizik hareketlerini önermişler (kozmo kızı ofischick olur, kokoş olur diye pilatesten bahsettiklerini nerden çıkardınız) oysa ben her derde deva olarak ekinezya çayını bilirim ama onu da sıklıkla rezeneyle karıştırırım.
Cahillik o kadar boyu geçiyor yani bu "derman" konusunda. 

Kışı grip olmadan atlatmak da mümkünmüş ki o da muhtemelen madde 1 de anlatılan şekilde uygulama ile cereyan edecek bir hadise. Yine laf dönüp dolaşıp toplara geliyor yani. Ancak burada bahsi geçen toplar kuvvetle muhtemel pilates topu değil. Ben bitki çayı topu olabilir diyorum çünkü bir kozmo kızı değilim. Olsaydım bilirdim bence. 
Cahillik yine "ene o neymiş kii " dedi gördünüz mü:/

Diyelim ki kışı grip olmadan ve üstüne üstlük bunu pilates(!) yapmadan atlattım. O zaman kim bana kur yapıyor etrafa bir bakalım. Işin uzmanı etrafına iyice bak diyor. Hımm beton mikseri sesinden ve toz dumandan ayrıca o şantiyelere ulaşabilmek için gidilen kilometrelerce yollardan sonra kur mu? 
Kur denilince o ortamda aklımıza gelen tek şey döviz kuru. Hani bazı malzemeler yurt dışından dölerle evröyle geliyor ya. 
Demek ki neymiş meslegimiz flörte en "hadi canım ordan sen de" diyen meslekmiş. Flört dediģin şey de az biraz bakışma, fotokopi makinasınin yanında karşılaşma, asansöre şans eseri birlikte binince tavana veya ayakkabılara bakıyorken, parmaklarını oynatarak ineceğin kata gelmeyi bekleme gibi değişik vesilelerle aradaki mesafeyi 30 cm altına düşürmeyi gerektirir. Biz şantiye diyoruz. Acı yok diyoruz. Bugün de beynimiz hoşafa döndü ama eve vardık diyoruz. Bir kozmo kızı olmadığım gibi mesleğim de kozmoluğa uygun değil görüldüğü üzre.

Yaşım 30+ olduğuna göre artık kabul edelim ki durum bu.

Ne yapalım ağlayalım mı?

Bu da hayatın bana yaptığı " kapak" olsun.

:))


zemin aşka müsait mi?



Çok sevebilirsin. Çok.
Çok sevilebilirsin. Çok.

Bir sürü dileģin olabilir.
Bir sürü emeğin olabilir.

Hayallerin.
Planların..

Bir sürü anı biriktirmiş olabilirsin.
Bir sürü yeni anı heyecanı sarmış olabilir.

Hepsi iyidir güzeldir de;

Dikkat etmen gereken tek bir şey vardır genelde
Hep gözden kaçan.

Bütün bunların hepsinin "nerede" yaşandığı.

"Aşk" denen, iki kişilik görünen ama aslında karmaşık bir toplumsal denklemin nerede kurulduğudur belki de en önemli şey.

Hiç dikkat etmeyiz.
Başımızı kaldırıp bakmayız etrafa.
Bu oyunu nerede oynuyoruz?

Nasıl da savunmasısız.

Tehlike var mı?

Kaçacak mıyız?
Hangi yöne koşacağız?
Birlikte mi? Yoksa;
Herkes kendini mi kurtaracak?

Oturup bekleyede biliriz tabii.
Ne olacaksa ikimize olur.

Aşk'ın gözü kör ondan mı?






5 Nisan 2016 Salı

Sağımdaki canavar solumdaki canavar



Olayların üzerinden zaman hızla akıp geçince; at sırtında fittiri fittiri gezip, kıl çadırda soluklandığımız zamanlardan kalma karakteristik özellik "yaşananları hemencecik unutmak" hemen devreye girer.

Aslında ne olmuştu?
Nasıl bu günlere gelinmişti?

Unutuluverir.

Unutulur ve üstüne üstlük karşıdakine ahkamlar kesilir, akıllar verilir.

Sohbetin, muhabbetin en güzel yerinde en sık karşılaştığım cümledir:

"Ayyy ben de çok mutsuzum evliliğimde ama arada çocuk var."

"Bizde de hergün kavga hergün dövüş ama ne yapayım ki arada çocuklar var."

"Böyle gelmiş böyle gidiyor medeniciğim mecbur. Ne yapayım ayrılayım mı? Arada çocuk var."

Siz bunu bana söylerken aslında;

nasssılll  fedakar bir anne olduğunuzu ve benim de boşanarak sorumsuzun önde gideni olduğumu demeye çalışıyorsunuz ya.

Ağzım açık hayretle "konu buraya nasıl geldi yahu Türkiye dış politikası konuşurken?" diye düşünüyorum ya.

Size de kızamıyorum.

Işler umduģunuz gibi gitmemiş belli ki iki laftan biri "mutsuzluğunuź" ile ilgili


Ama şükür.
Mis gibi bahaneniz.
Kapı gibi paravanınız.
Dev gibi tutunacak bir kulbunuz var.

Çünkü sizin "arada" çocuklarınız var.

Benim çocuğum çok şükür "arada" değil.

"Arada" kalmasına izin vermedim.

Ferah ferah yanımda, yamacımda,dizimde, koynumda.

Mutlu, bahanesiz, olduģu gibi apaçık bir hayatımız var.

Allah kimseyi "arada" bırakmasın.



ihtiraslı bulgur


Gece uyanıp yemek yemeyi seviyorsam ne olmuş??!
Demek ki sevgili bünyem aç.
Demek ki sevgili bünyem ilgiye muhtaç.
Ama dondurma kaşıklayan, nutellaya "Aaah! Ooooh!" methiyeleri düzen yürüyen yiyici değilim.

Benimki başka.

Kısır oradasın biliyorum. 

Cam kabın içinde nar ekşisinin kollarındasın.
Kah maydanozdan bir yanak alıyorsun.
Kah yeşil soģanı okşuyorsun.

Biliyorum.

Tadını taaa yatağımın içinde de olsam, damağımda hissediyorum.

Seni gecenin bu vakti yememek için; bir kap çilekli yoģurt, iki kilo salatalık, bir yarım kutu diyet madlen yedim.

Ama olmadı.
Olamazdı da.

Bunu şu an bütün o haltları yedikten sonra anladım.
Dönüp duruyorum yatağımda.
Ama ordasın biliyorum.

Parmaklarım buzdolabının kulbunu kavrıyor ve yüzüme vuran soğuk havayla birlikte gözlerim seninle buluşuyor.

Biliyorum çok homurdanacağım boş kaseye bakarken.
Biliyorum çok sinirleneceğim şiş göbeğimle yatağa giderken.

Ama pişman olacak mıyım?

Bence hayır.

Seni yememek için yediğim bir kase çilekli yoğurda, iki kilo salatalığa, bir yarım kutu diyet madlene pişmanlık duyabilirim.

Ama sana.

Bence hayır.

:)))

Hayatta orada olduğunu bildiğiniz haltlar varsa ertelemeden yiyin canlarım.

Çünkü O'na sıra gelene kadar ve O'nu yememek için yedikleriniz sebebiyle dizlerinizi döverken bulabilirsiniz kendinizi.

Çekinmeden yiyin.

Afiyetle!