Sayfalar

21 Aralık 2015 Pazartesi

Mutsuz musunuz? O zaman işte sebebi!



Mutsuz musunuz?
Yalnız , korkmuş ve endişeli misiniz?
İşte sebebi:

Haftaya başlarken küresel güçlerin hain, sinsi planını ifşa etmek için kolları sıvadım.
Modern şehir insanı üzerinde oynana kirli oyunları ortaya çıkardım.

Mutlu mesut kalabalık aile halinde yaşarken nasıl çekirdek aileye dönüştük?
Kayınvalide ak saçları ile portakal soyarken , dede gazetesini okurken nasıl hepsine diş biler olduk?
Mutlu, önü önlüklü, saçı dalgalı anne mutfakta bulaşık yıkarken nasıl birden ofislerin derme çatma mutfaklarında kirli kahve kupasını ovar oldu?
Eve yüzünde gülücük, tatlı yorgunlukla gelen sevecen tatlişko baba nasıl boynu tutulan, gerilen bir yaşam formuna dönüştü?

Hepsinden daha önemlisi

Geniş ve kalabalık aileden çekirdek aileye dönüşen yapı nasıl oldu da boşanmalarla molekül aileye dönüştü?

İşte hepsinin arkasındaki gizli güç:

Beyaz eşya üreticileri!!!!

Evet.

Ne kadar çok ev o kadar çok satış mantığıyla önce geniş aileleri böldüler. Pisler.
Anne,  baba ve çocuklu bu çekirdek ailelere birer buzdolabı, fırın ve çamaşır makinası sattılar.

Yetti mi?
Yetmedi tabii küresel gücü doyurmak mümkün mü?

Kadınları sıcak evlerinde koparıp işe soktular ve her eve birer tane de bulaşık makinası sattılar.

Yetti mi?
Hayır.

Bütün kalabalık aileler bölünüp çekirdeğe dönüşünce, bütün çekirdek aileleri de molekül aile haline getirdiler. Boşanmalar artttıkça arttı.

Boşanan  çiftlere ayrı ayrı birer tane daha bulaşık makinası, buzdolabı ve çamaşır makinası sattılar.

Hesap ortada, açıklama net. Mutsuzlukların arkasındaki gizli güç kapitalist sistemin en dev çarkı olmuş beyaz eşya üreticileridir.

Kayınvalidelerden önce yakasına yapışmamız gerekenler onlardır efendim.

Kayınvalideler de bu sistemin kurbanıdır. Yeni gelinin aldığı daha süper plus plus buzdolabı, yorgan yastık yıkayabilen çamaşır makinası, gümüş kaşık çatal yıkama programlı bulaşık makinası ile ister istemez gelinlerini içten içe kıskandılar. Onlar da insan sonuçta sadece yeni düzenin zavallı tüketicisi olarak üzerlerine düşen vazifeyi yaptılar.

Yazık oldu hepimize. Çok yazık oldu.

Sebebin bu kadar basit ve göz önünde olmasının benim dünyayı ve hayatı ev elektroniği ile açıklamamla bir alakası yok tabii ki. Açıklamanın böyle olması tamamen benim

über zekamdan
sosyolojik analiz sevmemden
elit havamdan.

Yoksa bunun:

Mevsimsel alerjik hallerle burnu fıkır fıkır durmayan oğlumun okulda üşendiği için arada burnunu koluna silmesi sebebiyle her gece çamaşır makinası çalıştırıyor olmam,
Ya da bir kere kullandığım bardakla tekrar su içememem gibi huylarımın olması sebebiyle bulaşık makinamın yarıdan fazlasının su bardağı olması,
Rahat serseri bir ebeveyn olmam dolayısıyla elektrik süpürgesi çalışmaya başlayınca halılardaki envai çeşit partikül yüzünden metalik borudan gelen çata çata çata sesleri ile evde adeta galaktik kum fırtınasından geçen uzay mekiği havası yaratmam

falan değil.

Ne alakası var yani :)

17 Aralık 2015 Perşembe

Bütün Mesele Aslında Henüz Yaşanmadı


Ne kadar kızdığımız.
Ne kadar kırdığımız.
Ne kadar kırıldığımız.
Ne kadar ağladığımız.
Ne kadar ağlattığımız.
Ne kadar üzüldüğümüz.
Ne kadar üzdüğümüz.
Ne kadar buruk, kırık, dökük bırakıldığımız.
Ne kadar buruk, kırık, dökük bıraktığımız.

Önemli mi sanıyorsunuz?

Yaşların kuruduğunu, acıların unutulduğunu, kırıkların kaynadığını herkes bilir.

Bu ayrılık meselesinin uzun olmasının, acılı olmasının, tekrar tekrar bitmeden döne döne yine en olmayacak anlarda kollarımıza düşüp, yanağımızdan makas almasının sebebi aslında mutlu gülümseten anılardan çok yaşayamadıklarımız.

Zamanla yaşanmışlıkların üzüntülerine; kış günü çayımızı kalorifer peteğinin yanında yudumlarken, yazdan kalma bir günde, sıcak kumsalda uzakta dalgalanan  bir plaj şemsiyesinin bulanık anısı kadar uzak olurken.

Yaşanmamışlıklar başınız alev alev yanarken, kalbiniz  henüz yeni acımışken en çok yorandır bizi.

Olana bir çaremiz olur da olmayana??

Yaşananlara bir bahane buluruz da ya yaşanmayanlara??

Gidilmemiş bir şehir.
Alınmamış bir hatıra magnet.
Okunmamış bir kitap.
İzlenmemiş bir film.
Giyilmemiş bir kazak.
Doğmamış bir çocuk.

Üzer bizi.
Çok üzer.

Çünkü o zamanlar;

Gidilmemiş başka bir şehrin
Alınmamış başka bir hatıra magnetin
Okunmamış başka bir kitabın.
İzlenmemiş başka bir filmin.
Giyilmemiş başka bir kazağın.
Doğmamış başka bir çocuğun.

Bizi beklediğini farkedemeyiz.

Oysa ki bekler.

:)






9 Aralık 2015 Çarşamba

aşıksan eğer

Karşımıza gün içerisinde bir sürü kişi çıkar.
Bazen bir kitapçıda göz göze gelir gülümseriz.
İlk görüşte aşk mı yoksa aman allahım!!!
Bazen bir iş arkadaşımız elinde bardakla gelir "sana da kahve aldım " der.
Platonik bir aşığımız mı var yoksa çok romantik!!!
Bazen bir akrabamız tam bize göre olduğunu düşündüğü tanıdıklarından bahseder. 
Görücü usulü en garantili birlikteliğin ve en süprizli aşkın habercisi mi olacak yoksa!!
Aşkı nasıl tanıyacağız peki?
Bir tarifi bir şekli, şemali var mıdır?
Buyrun garantili denenmiş aşk tarifi:
Benim oğlana aşık bir Deniz vardı ya hani.
Aşkını itiraf etmişti.
Annesi Deniz'e sormuş:
-Sen bu minik delikanlıya aşık olduğunu nasıl anladın Denizciğim?
-Onunla çok gülüyoruz. çok eğleniyoruz. onun yanında çok mutluyum ve dinlenmiş hissediyorum.
 Bence bu aşk olmalı anne.

:)))

Aşıksan eğer
Tam olarak böyle hissetmen lazım.

Mutlu.
Çok mutlu.
Dinlenmiş.
ve
Huzurlu.


7 Aralık 2015 Pazartesi

aşk kapıyı çalınca (6 yaş)

Aşk kapınızı çalınca tek yapmanız gereken hızla koşmak.
Kovalanıyor olabilirsiniz.
Veya
Kovalıyor olabilirsiniz.
Her iki durumda da yapmanız gereken açık.
Kaaaaaaçççç!!
Neden mi?
Vallahi şu diyalogdan:

-anneeeğ deniz bana aşıkmış.
-hımm öö tamam
-ama sadece yakışıklı olduğum için aşık değilmiş.
-hımm kişiliğini de mi beğeniyormuş?
-belki. bilmem.
-peki sana kim söyledi denizin sana aşık olduğunu?
-deniiiiiiiz
-peki sen ne dedin.
-bişey demedim onu kovaladım.

Ona göre yani.
Aşkı görünce kaçın siz.
Işi şansa bırakmayın derim.

:)))